31 Mart 2009 Salı

hakımızın arkasındayız


Ben de isterdim arkamda güvenebileceğim biri varken kana kana su içmek. ama olmadı hiç... şu an bunları düşünüp yatıyorum umutla. bir gün çeşmede domalan adam değil de afişte ilerileri gösteren adam olmak istiyorum artık.

29 Mart 2009 Pazar

demos ve kratos

Karşımda duran yeni yapılmış, güzel mi çirkin mi olduğuna henüz karar veremediğim binaya bakıyorum. Aklımda tek bir soru var: Demos halk demekti ama Kratos ne demekti? Orta okuldaki vatandaşlık dersi, dolayısıyla doğan hoca aklıma geliyor. Hayalimde ‘Demos halg, gratos…’ diyor, ama ne yazık ki hayalin orası kopuyor. Zaten gırıggale şivesiyle yunanca kelimeler manasını yitiriyor. Binaya giriyorum, binyüzondokuzuncu sandık… İnanılmaz bir sıra var, demek ki kratos sıra demekmiş diyorum içimden. Sırada herkes var: Komşular, çocuklar, robert deniro’ya benzeyen bakkal abi, mahallenin delikanlıları, tikiler… Sormam gerekmediği halde sıranın sonunda duran mahalle delikanlısına ‘binyüzondokuzuncu sandığın sırası mı’ diye soruyorum ‘evet’ diyor. Hemen analitik düşünüyorum: yaklaşık otuz kişi var, ortalama üçer dakikadan oy verseler, kafadan bi buçuk saat burdayım. Vakit geçmek bilmiyor, tırnağımı yemeye başlıyorum. Arkama biri geliyor hemen malum soruyu yapıştırıyor: ‘binyüzondokuzuncu sandığın sırası mı’, afallıyorum, evet deme sırasının bana geçtiğini üç saniye sonra farkedip cevap veriyorum. Çocuklar yanımdan koşturuyor, 2/C sınıfının önündeyim, binayı süzmeye başlıyorum. Estetikten yoksun ızgaralı florasana gözüm ilişiyor, karar veriyorum çirkin bir bina. Ben böyleyim, hemen yargılar hükmünü veririm, ayağınızı denk alın. Şimdi sıra sende önümde duran kıvırcık saçlı adam. Niye sürekli cevabını bildiğin şeyleri soru cümlesi haline getiriyorsun? ‘Sabah gelsek bu kadar sıra olmazdı, değil mi?’, ‘Şimdi buradakilerin hepsi bizim sokaktakiler, değil mi?’. Kızılcık sopası taşımam lazım yanımda. Tırnak yetmiyor, her bahar dökülmeye başlayan avuç içi derimi koparmaya başlıyorum. Bu arada genç yaşlı herkes mahallenin delikanlısına selam veriyor. Ne alaka? Bu adamların tek olayı trafonun yanında durup, ot içip, mahallede gereksiz gerilim yaratmak değil mi? Niye insanlar bu kadar seviyolar bunları? Neyse, beyni boşa al, vaktin geçmesini bekle. Biraz ilerliyorum. Çok garip diyorum içimden, biraz sonra oy kullanacağım ve birine bana ikametgah verme sorumluluğu vereceğim. Bir yıl sonra büyük ihtimalle burada olmayacağım aklıma geliyor, sıradan çekip gidesim geliyor ama gitmiyorum. Kanyağım yanımda olsaydı keşke diye düşünürken sıranın başına geliyorum. İki tane genç çocuk geliyor yanıma: mahallenin delikanlısı adayları. Diğer delikanlıya selamı çakıp bana dönüyorlar, bi tanesi ‘Abim bi kıyak yap da muhtarlık için şuna ver oyunu.’ diyor. Gülüyorum, içimden keşke mahalle delikanlılarını da yerel seçimde belirlesek diyorum. Sonra seçim vaatlerinde ‘mahallenin delikanlılarını zehirleme veya kısırlaştırma’ gibi bir ibare olan bir muhtar adayı var mıydı diye düşünüyorum. O sırada içerden birisi sıradan bir kişi alabiliriz diyor, içeri giriyorum. Oy verip dışarı çıktığımda aklımda halen tek bir soru olduğunu farkediyorum: Demos halk demekti ama Kratos ne demekti?

28 Mart 2009 Cumartesi

bu dönem düzenli çalışacağım

[Yayımcının notu : Az sonra okuyacağınız eserdeki kişiler ne yazık ki gerçektir. Eserdeki kimi yerlerin diyalogun bütünlüğüne bir zarar getirmeden, okuyuş kolaylığı sağlamak amacıyla kesildigini belirtmek isteriz. Saygılarımızla.]

Merhaba,Sizi bu hafta düşkırıklığına uğratacağım: bu haftayı ödevsiz geçireceksiniz. Böylece çarşamba gecenin küçük saatlerinde yatmanız, ertesi gün 12:57'ye doğru çıktı almanız gerekmeyecek. Konserlere gitmemeniz için de bir bahane kalmıyor artık.
b.s

Bu çok iyi bir haber hocam. Ben de, sizden ödev haberi gelmeyince tembelliğin tadını çıkartıp, Paul Lafargue'in "Le Droit à la Paresse/The Rigt to be lazy" adlı eserini okumaya başlamıştım. Konsere de mutlaka geliyorum bu hafta.
b.e

[bundan bir sonraki e-postada b.e. yalakalıkla karışık olarak konserden öğrendiklerini her zamanki iyikafa uslubuyla anlatıyor. Fakat mesaj biraz uzun olduğundan bu e-postayı yayımlamamayı uygun gördük. y.n.]

Merhaba,Hıncal da B. gibi düşünüyor.
Bu haftaki Pazar keyfi olarak aşağıdakileri sunuyorum:[y.n. burada b.s. ders kitabından bu haftaki ödevi söylüyor ve şöyle devam ediyor:]. Bu problemlere artık ödev (HW: homework) demiyoruz, (THE: take-home exam) evde çözdüğünüz sınav adını veriyoruz. Kolay gelsin,
b.s.

Merhaba Hocam,
Ödevlerin "Take Home" muamelesi görmesiyle, "Midterm" uygulamasından vazgeçeceğimiz sonucunu çıkartabilir miyiz acaba? Bu şekilde çok daha stressiz bir Nisan-Mayıs dönemi geçirip, kendimizi tümüyle ödevlerimize verebiliriz aslında.
Bu arada, bir gün gelip de Hıncal'la aynı fikirde olabileceğimi düşünemezdim :-) . Olsun ama, gerçekler söz konusu olduğunda kaynağın önemi yoktur. Cogitationis poenam nemo patitur.
b.e.

Merhaba,Eğer yağmur damlasına "dur, düşme", ağlayan bebeğe "dur, ağlama", terk edip giden sevgiliye "ne olur, dur gitme" diyebilseydik ve durdurabilseydik onları, vizeler için de "dur, yapmayalım" derdik. [y.n. burada b.s. bi derse ortalama kaç saat çalışılması gerektiğini hesaplıyor ve şu sonuca varıyor:] Yani aşağı yukarı bir memur kadar çalışmak yetiyor.
B.: Cogitationis poenam nemo patitur demişsin Yani hiç kimse sadece düşündüğü için o suçtan ceza çekmez (No one is punished for merely thinking of a crime). Bunu nasıl uygulayabiliriz? Salt kopya çekmeyi düşündüğünüz için, ama çekmememişseniz bile, ceza mı bekliyordunuz?
b.s.

Merhaba Hocam,
Gerçekten ne diyecegimi bilemiyorum. Bütün argümanlarımı birer birer çürüttünüz. Ben en iyisi 180 saati tamamlamak için çalışmaya devam edeyim. Ama elbette bugün degil, çünkü az önce amca oldum, bir yeğenim dünyaya geldi, biraz onlarla ilgilenip kalan zamanimda da zarif bir Wiener çözümü elde etmeye calisacagim.
"Stultum est timere quod vitare non potes" - It is foolish to fear that which you cannot avoid.
b.e.

Bir argüman daha:
Bir vinil plaktan ya da otobüste MP3 kulaklığı ile Mozart'ın Sihirli Flütünü dinlemek var, bir de Kurt Furtwangler yönetiminde Viyana opera ve orkestrasından canlı dinlemek var onu, ya da Mahler'in 9. senfonisini Gürer Aykal'ın 7 metre arkasında dinlemek var. Ev ödevi ile sınıftaki vize arasındaki tat farkı böyle bir şey olsa gerek.
b.s.

[ulan bi haftadır mailime bakamıyorum yine abuk subuk bi mesaj gelecek diye. Ayrıca bu insanlar ne içiyosa bana da aynısından y.n.]

27 Mart 2009 Cuma

yedekten

dostlar, romalılar, yurttaşlar, dinleyin!

ders çalışmamak adına bulduğum tüm uğraşlar tükendiğinden size sesleneyim istedim. seslenecek de bir şey gelmiyor aklıma şu an; ama yazmasam da gidip mehmet ali ile elli sarışını izleyeceğim.


** Bu ne ki şimdi zaman kayması mı? **  

Melihçiğim


Oturanlar (Soldan sağa): Ceketin içine kazak giyen adam, çakma Rıdvan, iki çocuk babası adam, Melih.

Ayaktaki: İnce bıyıklı adam.

Mekan: Tavukçu.

Filadelfiya

Az önce Alaşehir'in eski adının Philadelphia olduğunu öğrendim. Bildiğin Kenan Evren'in memleketi lan. Bambaşka kafalardayım şu anda.

* Niğbolu da Bulgaristan'da Nikopol diye bi yermiş.

23 Mart 2009 Pazartesi

ikisi de durumdan muzdaripti. ikisi de farklı olmanın nasıl hissettirdiğini biliyordu. ama kısa olanı ilen hep daha çok daşşak geçilmişti afedersiniz. çünkü çük kadardı yaav.

futbol oyunlarında en çok eğlendiğim şeylerden biri "create player" kısmına girip istediğim futbolcuyu yapmak oldu hep. ilk olarak da yapılabilecek en büyük ve en küçük adamları yapıp takımıma almak oldu ama eskişehirspor yönetimi benim sanal alemde yıllardır yapmaya çalıştığım şeyi gerçek alemde yapıp beni çok duygulandırdı. iki damla yaş aktı.

22 Mart 2009 Pazar

doğan görünümlü şahin



yakında "Kıvanç Karakteriniz Hangi Araba? testini çözdü ve sonucu Doğan SLX çıktı." gibicesine bir ibareyle karşılaşabilirsiniz facebook'ta. şimdilik soruları ele geçirmeye çalışıyorum.

o değil de "karakteriniz hangi araba?" nasıl bir ifadedir lan? 

20 Mart 2009 Cuma

bana bir hal geldi


değerli esra ceyhan severler,

yeri geliyor bir takım olaylara sinirleniyoruz, derdimizi anlatamıyoruz, hatta mal konumuna konuyoruz. buna karşı bir kısmımız bir sigara yakıyor kaleci saçlı adam gibi, yeşilaycı tipler çekirdek çitliyor; sonra sakinleşip televizyon izliyoruz. 

hangimiz sabri'nin verdiği tepkiyi verebiliyoruz? bu iyi kafa değil de nedir soruyorum size.! o değil de varoştan delikanlı çıkar diye biliyordum ben, oksijenli saçlı şakşuka kişisi ne güzel de kaçtı ortamdan. esra ceyhan'ın "evet" deyişi de kendisine olan sevgimi bir kat daha artırdı.

bundan sonra en ufak sıkıntıda yerdeyim dayıdoli.

 

hello dogi


o son sigarayı keyifli bir içimle içtim ve söndürdüm. berbere gidip tıraş olucam. dayıdan tüyoları da aldım. pek yakında ankaradayım.

18 Mart 2009 Çarşamba

Yeni transfer

Sayın iyikafa ekibi,

Blogunuza dahil olmak istedim fakat Türkçem biraz kısıtlı. İlişikte "Dönüşüm" adlı eserimin ilk paragrafını bulabilirsiniz. Google Translate kullanıyorum şimdilik kusura bakmayın :ppp.

Saygılarımla,

Franz Kafka

Hamiş: Max Brod sen de yalanmışsın, allah cezanı verecek.

"A.Ş. Gregor SAMSA bir sabah kendini onun yatağında dev bir böceğe dönüşmüş buldu rahatsız rüyalar kimden awoke. Kendisi hakkında yalan olduğunu kendi sabit gibi zırhlı, geri vardı o kafasını bir o da kubbe görüyorduk az kahverengi göbek yatağı yorganı zor pozisyonda ve saklayabilirsiniz üst olan üzerinde sert kemerli parça ayrılmıştır gibi kalkacak hakkında tamamen kapalı slayt oldu. Hangi pitifully ince onun toplu geri kalanına karşılaştırıldı Onun çok bacaklar, helplessly gözlerini önce sallayan."

emo

Böyle oturuyoz yine ikinci günü mü ne tanışmamızın sevişme hazırlıkları "facebookuma bakıcam" dedi. sonra gizli gizli takip ettim meğer emoturkey forumlarında genç emocu Murat'ın yeni koyduğu cep telefonu fotolarına bakıyomuş. gizli bir emocuymuş. acısından ağladı ben de ağladım. cep telefonunu sol caprazıma kendine göre kafasının üst tarafına gelicek şekilde yamuk tutarak makyajlı bir resmimizi çekti facebook grubuna koyucakmış. "sen türkiye gibi bi yerde emocuların neler yaşadığını bilemezsin" dedi ve gitti. varlığını es geçtiğimiz insanları ve dahi garip formları hayat denen tiyatro sahnesinde birer birer kaybediyorduk. tiksindim lan hayattan ve ileriye dönük sevdiklerimden...

13 Mart 2009 Cuma

Gerçek kesit kafası


Hacı hikayelerini yeni bitirmiş, kıza ken ay sliip vit yu diyerek zinanın yatakta yapılan halini üstü kapalı olarak teklif etmişken masadan kalkıp üçlü koltuğa seriliyorum. Kafamız güzel, gülmekten yarılıyoruz derken flaş tv'de bu arkadaş çıkıyor. Buruk bir sevinç yaşıyorum, kafamın asla gerçek kesit kafasına gelemeyeceğini anlayarak. Bi karpuz peynir yesek her şey çok güzel olcak.

12 Mart 2009 Perşembe

Linkın


Lincoln naber lan?

11 Mart 2009 Çarşamba

Hep Sibirya Sonunda

Gece yine uyuyamıştı. Marketten çıktı elinde bira, altılı. İnceden içmeye başladı, hesapta kahvaltı. Sokaklar insan dolu, onun kafasında Sivas-Beşiktaş maçı. Vapura bindi, kafası çoktan olmuş tello. Varış yeri boş bi ada, iyi topçuydu lan aslında inamoto. Birden sekiz yaşında buldu kendini. Odada yankılanan amcasının sırtını çiğnerken gelen katır kutur sesleri. Aynı karmaşıklıkta dünya hala. Geçen senelere rağmen bi sik anlamamış, takılıyor kendi dünyasında. Fotoşokla sakal bıyık ekliyor yazıcıdan tarattığı vesikalık fotoğrafına. Şarkıya türküye lanet olsun, anlayamadın ya.


6 Mart 2009 Cuma

lütfen sitemizi dolaşınız

siteye melih koydum, sizi gezdirecek bundan sonra.
site başkanı sıkılınca silersin artık.

melih was here

meksika sınırı..


kafam karışıyor lan bazen.. boş boş bakıyorum böyle; anlamsız bir surat ifadesiyle.. tabii kimse anlamıyor kafamda ne var?? belki güzel bir şey için karışıyor bu kafa.. güzel bir şeyler düşünüyor olamaz mıyım?? güzel bir şeylerle kötü bir şeyleri harmanlayıp ortalık yere anlamsız bir bütünsüzlük hediye ediyorum adeta.. bilmediğim çok şey oluyor.. bildiğim bir şey varsa bilmediğim şeyler önemini de yitiriyor bir yerde.. acayip..

bugün yine böyle kafam bir karışık.. aslında karışık da değil ama karışık olması gerektiği için karışık.. gibi..