30 Ocak 2009 Cuma

gazoz

Bazen esiyor arkadaş… Çat diye geliveriyorlar. Önce böyle kafanda yeller esiyor, sonra fiziksel manada rüzgarı hissetmeye başlıyosun. Garip bir durum. Ne zaman böyle olursa da, hooop, birden elimde bir gazoz şişesi peydahlanıyor. Büyülü bir şey bu gazoz denilen meret. Zaman – mekan kavramlarını yıkıyor aniden. Ne zaman aldım bu gazozu, nasıl sahile geldim felan diye düşündürtüyor. Esinti, yel, rüzgar hiçbir şey kalmıyor o an. Esinti bertaraf etmede birebir anlayacağınız.

Bu arada geçen Knut abimizi okuyodum. Oradaki karakter şöle diyor: ‘tedirgin beynimin esintileri’. Buradan o kitaptaki karakterimize sesleniyorum. Koy götüne. O esinti beyninin esintisi değildir; bir yere kar yağmıştır, onun sazağı vuruyodur. Git bi çamlıca al, köşedeki büfede on öre. Yak bi de samsun yanına, ohhh.

Gelin istanbul’a da, rumelifeneri’nin orada gazoz içelim lan…

29 Ocak 2009 Perşembe

hulk..


agresif bir insanım.. durduk yere ciddi gerilimler yaşıyorum.. ve sinirlendiğim zaman hıyar gibi oluyorum.. hıyar da yeşil bildiğiniz üzere.. ben de şişman bir insanım.. dev gibi adamım.. o yüzden kimi zaman kendimi yeşil dev yani hulk gibi hissediyorum.. hissiyatıma sıçayım..

photoshop öğreneyim kendi kendime dedim.. yapa yapa bunu yaptım amına koyayım!!

yakışıklıyım, o ayrı!!

söylediklerine mi inanayım?? gözlerime mi??


boşuna tribe girmeye gerek yok arkadaş.. "sen sus!! hiçbir şey söyleme.. sen sus da gözlerin konuşsun.." diyorum.. kocaman öpüyorum..

ama tabii "sarışın, esmeri ne de kumralı.. benim için en güzeli: insan olanı.."

27 Ocak 2009 Salı

juan antonio gonzalo vs schwannoma

    juan antonio gonzalo

  1. kirli sakalla esiyor barlarda
  2. yazın uzun kollu keten gömlek giyiyor
  3. markasını modelini rakibinin bilemeyeceği tek kapı fantastik bir arabası var.
  4. arkadaşının uçağı var.
  5. kızları oviedo’ya davet ediyor; tarihti sanattı gitardı derken hoooop cinsellik.
  6. üç katlı bir evi var, altı atölyesi; muhtemelen televizyonu yok.
  7. akıcı ingilizce konuşuyor.
  8. sosyal hayatta yetenekli bir avcı pozisyonunda, acıması yok.

schwannoma

  1. sinekkaydı tabir ettiğimiz tıraşlı şu vakit yüzü
  2. yazın sıfır yaka tişört giyiyor
  3. fiat palio 1.2 16v speedgear sahibi (muayenesi geçmiş)
  4. arkadaşının uçağı yok (arabaları var ama düz vites bilmiyor kullanamaz)
  5. kızları ankara’da anıtkabir gezmeye davet edebilir (plase anadolu medeniyetleri müzesi)
  6. tek katlı babasının evinde yaşıyor, odasında tv var.
  7. gerekince idare edecek ingilizce’si var, alkol alınca akıcı konuştuğu sanrısına kapılıyor.
  8. o kız bana bakmazla şu kız beni kesiyor galiba arasında takılıyor kafede barda 

26 Ocak 2009 Pazartesi

bıyık


erken uyandım bu sabah. akademik sıkıntılarla uyanınca ve de ankara’da olunca alışıldığı üzere aynada yine kendime çirkin göründüm. glikoz falan da eksik beyinde tabi “ulan negadar çikin bi tipim ulan” falan diye düşünürken şahane bir fikir buldum. kes bıyıkları. bu ses beynimde dokuz yüzlü seks sohbetindeki gibi çınladı. burada şehvetengiz kadının aynı tonda“kes bıyıkları, kes bıyıkları”  dediğini düşünün. 

(kaydı bulamadım ben, bilmeyenler buna bakarak hayal etsin)

neyse cevapsız kalamadım; kestim ben bıyığı. işin çirkinliği temiz yüzlü haber spikeri oluruz diye umarken çemçük ağız yine çıktı ortaya. bıyık tartışmalı bir şey benim açımdan; zira 88li gösterme prensibimle çelişiyor ama sakal şart be ablam. bıyığı da bekleyeceğiz yine bir ay burmak falan zevkli bir hadise; bir de değişik bir görünüm neticede. köpek balığı bakışlarıyla kenan olmaktansa eski mahsun olma yoluna gidiyorum bundan böyle. aslında gizli hedef javier bardem de sadece sakal bıyıkla zor o da. işin özü düz adam olduk yine. bıyıkta en azından ülkücü falan sanıyorlardı, hatırla sevgili tadında yaşıyorduk.

yaşasın halkların kardeşliği 
(bu resim üzerine çok konuşulur ama başka zaman artık)

bıyık olayı bir yana olayla çok az alakalı şu sik götünden kaydını bulabilmek için nasıl sitelere girdiğimi görseydiniz üzülür ağlardınız. okul tuvaletinde gizli seks, aysun_22 şimdi oturumu açtı, asyalı götüsex (gerçek bu inanmayan yazar gugıla) tarzı sayfalardayım yarım saattir. çok acayip bir dünya lan internet. bu gezmeler sırasında ise “karım ve götü” hikayesi ise gecenin kazancı oldu. ödüllük bir öykü. flash tv’nin gece kuşağı olsa film olur orada oynar. kaydı da sahibi toplatmış galiba para verip; bulamadım koca internette.

siz siz olun gugıla “sik götünden” yazmayın.

25 Ocak 2009 Pazar

24 Ocak 2009 Cumartesi

Necla

En sevdiği program yeni başlamıştı. Ekranda ardı arkası kesilmeyen çarpışma görüntüleri uçuşuyordu. Virajı alamayan araba uçurumdan aşağı uçuyor, helikopter mühimmat deposuna çarpıyor, uçak tam pistten kalkarken aniden patlıyor vs... Coşkun o gün karısının kendini başkasıyla aldattığını öğrenmişti. Dükkanda otururken arkadaşı Faik gelip "Abi senin yengeyi hoplatıyorlar Mustafa'nın dükkanda gözlerimle gördüm" diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Coşkun pek tepki göstermedi. Çayından bir yudum daha alıp vergi iade zarfına gömüldü. Faik'le onbirli olmaları münasebetiyle bu tarz laflara alışmıştı. Dükkan iş yapmıyor, bazen tek bir müşteri bile gelmeden gün bitiyordu. Televizyonu kapattı. Faik'e "Mars'ta su bulunmuş ama kuyu suyuymuş içilmiyomuş" diye bir mesaj attı. Coşkun'un böyle gereksiz sululukları vardır. İki dakka geçmeden Faik aradı, bitakım sarışın ince belli kadınlarla eğlenmeye gitmeyi teklif etti. Yarım saat sonra Faik, kuruyemiş, içki ve kadınlar salonundaydı. Üç dört saat kadar eğlendiler ve yoruldular, kadınlar evlerine gitti. Faik yengenin akıbetinden haberdar olmak istedi. "Yarın çıkıcak hastaneden, annesi refakat ediyor" diye geçiştirdi Coşkun. Sonra Faik'i evine yolladı. Giderken Faik'e "Anneni getirirsen iyi olur bi dahaki sefere" dedi. Faik "Kız kardeşine babam ilgi duyuyor" diye cevapladı. Televizyonu açtı. Show tv filmlerini severdi. Askeri harekat, Vietnam, basılmaması gereken düğmeler, Delta gücü falan fişmekan. Koltukta uyuyakaldı. 

hayat üzerine..



bizi de bagaja koyuyorlar arkadaş.. "ne oldu lan, ne bitti??" demeden ilerliyoruz.. "böyle bir far indirsek de merkezinden bir çıkmış gibi yapsak!!" diyorum.. hani arkaya bir baksak seviniriz gibi, galiba.. neler var lan.. asaletimiz yeter..

23 Ocak 2009 Cuma

aztv'de gece kuşağı

"no offense" canlar.

20 Ocak 2009 Salı

amerika içinde aynalı çarşı







al sana afro'larla ilgili kapak gibi yorum

Naaber?

Hangi kafa daha iyi karar veremedim. Bi yanda afro Türkler, diğer yanda kayan dayılar, bilhassa en arkadaki.

Afro'nun afrodite bir kısaltma olarak Ferhat Kafasıgüzel tarafından kullanılması da süper olay.

Bi de kulaklık takmışlar galiba. Baya iyi lan.

18 Ocak 2009 Pazar

bak buraya yazıyorum













bu dönem geçeyim şu dersleri var ya... sabaha kadar disko. cininiz olurum dileyin benden ne dilerseniz.
aksi takdirde direk depresyon; kızıl saç, sarı bıyık...

17 Ocak 2009 Cumartesi

şiirimsi kolaj

559C'lerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve zeytinli açma kokusuydu benim için Hisarüstü
Nargilenin dumanına boğardım hayallerimi
Sırtını dönmüş kalabalıklara rağmen
Tutunmaya çalışırken metronun soğuk demirlerine
Hasretinden ders notları eskittim
Boğaziçi yüzerken uykularda
Sıkıntıyı sürükledik sularda
Hüzünlü final akşamlarında
Sazlar çalınır manzaranın banklarında
Bedava yaşıyoruz bedava
Balzac bedava, helva bedava
Derken hiçbir şey çekmedik
Ronaldinho'dan çektiğimiz kadar
Kalkıp gittik IB'nin arkasına
IB'nin arkası mavi gözlü bir devdi
Merdivenlerindeki minnacık iki adamı sevdi
Ve sen kokardın, ey fransız, Hisarüstü otobüsleri

14 Ocak 2009 Çarşamba

Hüseyin Aspava'da


-Vay abem gelmişş.. Şöyle alalım abim sizi.

-Hacı soslu soğanlıyı Yıldırım Aspava'da yicen.

-Olm ayran almasana cacık geliyor nası olsa.

Pff canım çekti lan.. Bi de karnım acıktı ki mnakiii...

11 Ocak 2009 Pazar

cevap verin

selimçiğim ışıkcığım günseli ile evlense olmaz mıydı. ne diyordu onu yaratan adam. insan alışabilen bir varlıktır. alışkanlıklarından ibarettir. gelişme diye bir şey yoktur olamaz. insan yalnızca kusularının farkına varır. madem öyle bu selim neden günseli ile evlenmedi . neden amerikalılar gibi sevişip, fransızlar gibi uyumadı. yıllarca içindekileri anlatacak bir kızın hayalini kurdu da; neden onu bulunca yan çizdi. evlensen olmaz mıydı be selimciğim. hem kendini hem bizi kurtarsaydın. ne güzel yaşar giderdin. sen, günseli, kusurların , ben ,serkan ,yavız,kerem de gelirdi arada. turgutlarda toplanırdık.rakı içerdik. sen bizi güldürürdün. nermin yenge mezeler hazırlardı. bi de yeğenimiz olurdu. adını da umut koyardık. bana hasan dayı derdi. (günseli ile akraba olmam daha iyi. mazallah seninle akraba olsak; lan bunlarınki davranışsal değil genetik bi bozukluk deyip sülalemizi dünyadan silerlerdi) geçinir giderdik. olmaz mıydı be selimciğim. ben şimdi sultanın peşinden nasıl koşarım. nasıl çamura pisliğe batarım onun için. sen bunların hiç birini yapmamışken. ah be selim. hem kendini hem beni yaktın .alacağın olsun. hürmetller

10 Ocak 2009 Cumartesi

nerminciğim

__ yine mi içtin?
__ yine içtim nerminciğim beni affet. bu gece için , öncekiler , sonrakiler ,hepsi için affet. yarın yine içeceğim. affet. içmesem olmaz. sen bilmezsin o dört duvarı. gündüzleri belki vakit geçer. herkes dışarda sokaklar insan dolu. akşam oldu mu çekilirsin dört duvırına. sen bilmezsin nerminciğim. duvarlar büyür gelir üstüne. kafanda sultan büyür, içinde sıkıntın büyür; sen küçülürsün. duvarlar büyür, sen küçülürsün. sen küçülürsün duvarlar büyür. sen izafiyet nedir onu da bilmezsiz.senin zamanında daha icat edilmemişti.sıkkma canını biz de bilmeyiz nerminciğim. sadece adını biliriz. izafiyet deriz, felsefe deriz ,edebiyat deriz , varoluşçuluk deriz, yerimizi tayin edemedik deriz, deriz allah deriz . ama hiçbirini bilmeyiz. imla da bilmeyiz nerminciğim. bilirmiş gibi yaparız .sonra da sana caka satarız. kafam bulanık nerminciğim. hiç bu kadar net olmamıştım. buna da çelişki deriz. artizler ironi der. ne bilecek kadar azimli ne de hava basacak kadar artiz olabildik nerminciğim. ne yapalım. koca istanbul da senin kaderine düşe düşe biz düştük .şansına küs nerminciğim.

__ içtinde ne oldu yani?


__ ah nermin ah. içmesem hiç olmazdı. önceleri sıkıntıyı boğmak için içerdik. içtikçe sinerdi köşeye namussuz. biz gülerdik. yenerdik iti rakıyla. meğer gizli kapaklı işler çevirirmiş. öğrendi kendini savunmayı. artık gülemiyoruz nerminçiğim. içtikçe büyüyor namussuz. o büyüdükçe biz içiyoruz. biz içtikçe o büyüyor. ingilizler buna simultanous causality diyor. aman sen bişey deme nerminçiğim. bırak öyle kalsın. yukarda sana izafiyet bilmezsin dedim ya nerminciğm. boşver hiç öğrenme. bilenler ne bok yemiş. zaman zaten yararlı ne varsa alıp götürdü. geriye yok dostoyevsky'dir yok camus'dur vay sarttre' yok marx'dır efendim oğuz'dur poe'dur kafka'dır böyle adamalr kaldı. inanır mısın ilk olmasa cervates'i bile harcar bu şerefsizler. ağzımı bozdum. sarhoşluğuma ver nerminciğim. sultana da söyleme ha.bu adam şöyle içer böyle işe yaramazdır diye. vallaha küserim nerminçiğim.(sultanı sormayın söyleyemem sarhoşum.)söyleyeceklerim bu kadar. turgut abimin ellerinden öperim. dönmedi mi o hala. boşversin selimi. karısına çocoğuna geri dönsün. senin gibisini nerden bulur nerminciğim. hürmetller

9 Ocak 2009 Cuma

deneme…se…aa…

efenim şimdi geçenlerde bişi okuyorum, ‘deneme de yanılma da’ yöntemi diye bir şey ilişti gözüme. O ne lan? Beckett mezarında ters döndü sizin yüzünüzden. Tamam deneysellikte sorunlar yaşıyor olabiliriz ama… Neyse ya banane, kızmıcam. Sonra da aklıma filmin birinden bir sahne geldi. Şöyle: karısı adamı terk edecek, adam da yuvam dağılmasın, kuzucuklarım anasız kalmasın diye elini yakıyor (biraz da artist sanırsam şova vuruyo işi pezevenk). Neyse sonra yine de ayrılınıyor bu adam. Sonraki diyalog da şöyle:

-Oha, eline noldu?
-Kısa hikayesini mi yoksa uzun versiyonunu mu istersin?
-Uzun olanı.
-Hayatımı kurtarmaya çalıştım ama işe yaramadı.
-Vay, kısa versiyonu nasıl peki?
-Yaktım.

Deniyor lan adam işte, olmayacağını bile bile deniyor belki de. Üzüldüm lan adama yine, ben bi sigara yakayım en iyisi.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Sahaya atmalık

Yeri gelmişken Ayakkabı isimli eserimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.


Mavi oyun hamurundan yapılma, 2009.

6 Ocak 2009 Salı

Hadi görüşürüz!

“İçim nefretle dolu öcümü alacağım”

-Hadi görüşürüz!
-İkimizde biliyoruz bir daha görüşemeyeceğimizi ama hadi görüşürüz…

Son cümle… Yine koçbaşlarını ansızın vuruverdi beyninin zaten düzgün örülmemiş, ayakta durması bile başlı başına bir mucize olan, eciş bücüş duvarlarına. Duvarlar bin parçaya ayrıldı. Hemen, duvardaki gediği tamir etmek için toplamaya çalıştı parçaları; yapamadı. Korku duydu. Yoksa insan hiçbir zaman toplayamayacak mıydı parçalarını? Daha da kötüsü, ya parçalanmaya devam ederse ne olacaktı, parça parça olup yok mu olacaktı? Duyduğu korku daha da büyüdü. Son cümle… Hep son noktayı o koyardı; nokta her şeyi bitirirdi. O zaman son cümlenin üstüne başka bir şey söylenemezdi, çünkü o her şeyi bitirirdi. O da bir şey söylemedi; sadece duydu ve itaat etti. Artık sadece bekliyordu, parça parça olmayı.

-N’apıyorsun?
-Yap-bozlarla oynuyorum.
-Nası oluyo şimdi bu?
-Önce yapıyosun bir şey sonra onla biraz vakit geçirip bozuyosun onu.
-Eee, sonra.
-Sonra da başka bir şey yapıyosun.
-Nası yani, oluyo mu öyle?
-Evet; yapıyosun, parçalıyosun, tekrar yapıyosun, tekrar parçalıyosun, yine yapıyo…
-Parçalanbirleş, parçalanbirleş…
-N’oldu abi dağıldın yine.
-Dağılmadım, toparlandım.

Mumlar karanlığın rahatını kaçırmamak istediklerinden olsa gerek titrek titrek, korkarak aydınlatıyordu ortalığı. Kafaları karışıktı, ne yapacaklarını bilmiyorlardı sanki. Ama yalnız değillerdi çünkü doğum günü çocuğunun da aklı karışıktı, ne yapacağını bilmiyordu. Mumları söndürdü; sadece kendi kaldı kafası karışık. Tam ne yapacağını iyiden iyiye karıştırmışken, bir ses duydu: “Eee, dileğini tut artık!”. Evet, dilek tutmalıydı, tabi ya! Kafasının içindeki binbir düşünce kitabını rastgele açtı. Sayfada kocaman harflerle “HADİ GÖRÜŞÜRÜZ” yazıyordu.

Kendi kendine “hadi görüşürüz” dedi.

Görüşecekti, herkesle, tek tek. Herkesin gözlerinin içine bakacak; kendine ait ne varsa toplayacaktı onlardan. Gözlerini mavisinden toplayacaktı huzurunun parelerini. Gözlerin akından toplayacaktı iyiliğinin parelerini. Kanlanmış gözlerin kırmızısından toplayacaktı nefretinin parelerini. Gözlerinin siyahından toplayacaktı cesaretinin parelerini. Ve gözlerin yeşilinden toplayacaktı umudunun parelerini. Toplayacaktı ki tekrar birleştirebilsin kendini, toplasın ki pare pare olmak yerine yekpare olabilsin.

Artık kafası karışık değildi, ne yapacağını biliyordu.

4 Ocak 2009 Pazar

düşüş

- bakışınızdan süzülen işveye kurban olayım efenim.
- ne diyosun sen be?
- anlasan şaşardım zaten. Gel gidiyoruz.

...

Kafası çok bozulmuştu. “zaten bir kelime olan kafamı bir işlem siktiniz ulan!” diye bağırmak istiyordu, sinirinden patlayacak gibiydi. Neyseki bağıramadan mekana vardılar.

...

Tepeye çıktıklarında halen her şey siyah-beyazdı. Sadece kontrast farkı vardı; gerçi o da önemsiz bir ayrıntıydı. Sonra her şey birden değişti. Durum filmlerdeki gibi olmuyordu bir türlü. Yavaş yavaş renklenmemişti işte ortalık, birden renklenivermişti. O an kendine geldi.

- işte bu galata kulesi, aaa işte dolmuş sarıydı halen sarı, aaa işte boğaz maviydi halen mavi, aaa…
- n’oldu patladınız beyefendi.
- patlamadım, atladım.

Kendini boşluğa bıraktı. Düşerken tek bir şey sayıklıyordu: ‘Şimdiye kadar her şey yolunda, şimdiye kadar her şey yolunda…’.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Yılbaşı

Kafayı kazıdık, artık efendi gibi 12de yatıp 8de kalkıyoruz. Korkmayın hayattan falan bahsetmiyorum. Üç günlük dünyada dert edecek bi şey olmadığını hepiniz gibi ben de biliyorum. "Ayarlarız, bakarız" insanıyız çok şükür.
Bu arada Hadise'nin şarkısı güzel değilmiş lan. Neyse boşver bacım pusin sağolsun.
İyi yıllar.