9 Kasım 2009 Pazartesi

sosyal hayat ve içtimaî mülâhazalar..


lan oğlum!! nereden benim suçum olduğu?? bu iş güç, geçim işleri falan zormuş.. bak melih'e yazmıyor aramızda.. neden?? krallar gibi banka müfettişi herif.. seçkin bir mesleği var.. lüks otellerde konaklıyor.. itibarı var herifin.. geri kalanınız mühendis; altın bileziğiniz var.. bir yol tutturursunuz..

kafaları karıştırıyor hayat.. doğru düzgün mal görmeden yaşadık.. ortamımız sterildi nispeten.. şimdi bildiğin malların altında, yanında; mallar için; mallardan para kazanmaya çalışıyorum.. fıtratım tarumar, tıynetim mütecaviz.. öte yandan mayış düşük.. kış kapıda.. hastayım ulan!!

dün aklıma blog geldi.. kafam iyi değilmiş hanidir.. iyi oldu ki geldi.. gelince ben de buralara kadar geldim.. bu şarkıyı da winstonlara, smithlere, soslara fıstıklara, şivanlara, noumalara; ürdün'de iktisadi görevini yapmakta olan kardeşimiz jöleliye gelsin.. yeşim salkım'dan gelsin.. kardanadam; kardankarı bulasın..

"....yeniden başlasın burada kalmasın
ölüme kadardı hani yeminimiz
şükür hayattasın...."

yazıma burada son verirken, neden böyle olduğuma dair bir coşku vermek istiyorum.. geçen yemekte profesor doktor patlatmaz mı; "ele verir talkını, kendi yutar yeşim salkım'ı.." diye; işte herkes güldü.. hakan uzan'a selamı borç bilirim..

kib..

scs..

mucxxx..

1 Mayıs 2009 Cuma

sıvaz

Sivasspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, Türk futbolundaki kaosu evrendeki düzensizliğe benzeterek "Futbolumuzda entropi hastalığı var" diye konuştu.

27 Nisan 2009 Pazartesi

Sitemizin Reklam Sloganı

özellikle internette video aleminde videolardan önce çıkan 2 site reklamı dikkatimi çekiyor. biri erotikfurya.com adlı siteden youtube e konan frikik videolarından önce çıkan diğeri de diziport.com da dizilerden önce konan. ikisi de sinir bozucu, ama reklamın iyisi kötüsü olmaz dedirten reklamlar. konuşan adam muhtemelen aynı. harika müzik seçimlerini de o yapmış belli.

neden bizim sitemizin bir sloganı bir videosu bir simgesi olmasın ki? olacaksa da kıvanç arkadaşımın konuşmasını istiyorum reklamda. bi kaç kez sitenin adını tekrarlıycak bi de arap müziğini dayadık mı bitiyo.

31 Mart 2009 Salı

hakımızın arkasındayız


Ben de isterdim arkamda güvenebileceğim biri varken kana kana su içmek. ama olmadı hiç... şu an bunları düşünüp yatıyorum umutla. bir gün çeşmede domalan adam değil de afişte ilerileri gösteren adam olmak istiyorum artık.

29 Mart 2009 Pazar

demos ve kratos

Karşımda duran yeni yapılmış, güzel mi çirkin mi olduğuna henüz karar veremediğim binaya bakıyorum. Aklımda tek bir soru var: Demos halk demekti ama Kratos ne demekti? Orta okuldaki vatandaşlık dersi, dolayısıyla doğan hoca aklıma geliyor. Hayalimde ‘Demos halg, gratos…’ diyor, ama ne yazık ki hayalin orası kopuyor. Zaten gırıggale şivesiyle yunanca kelimeler manasını yitiriyor. Binaya giriyorum, binyüzondokuzuncu sandık… İnanılmaz bir sıra var, demek ki kratos sıra demekmiş diyorum içimden. Sırada herkes var: Komşular, çocuklar, robert deniro’ya benzeyen bakkal abi, mahallenin delikanlıları, tikiler… Sormam gerekmediği halde sıranın sonunda duran mahalle delikanlısına ‘binyüzondokuzuncu sandığın sırası mı’ diye soruyorum ‘evet’ diyor. Hemen analitik düşünüyorum: yaklaşık otuz kişi var, ortalama üçer dakikadan oy verseler, kafadan bi buçuk saat burdayım. Vakit geçmek bilmiyor, tırnağımı yemeye başlıyorum. Arkama biri geliyor hemen malum soruyu yapıştırıyor: ‘binyüzondokuzuncu sandığın sırası mı’, afallıyorum, evet deme sırasının bana geçtiğini üç saniye sonra farkedip cevap veriyorum. Çocuklar yanımdan koşturuyor, 2/C sınıfının önündeyim, binayı süzmeye başlıyorum. Estetikten yoksun ızgaralı florasana gözüm ilişiyor, karar veriyorum çirkin bir bina. Ben böyleyim, hemen yargılar hükmünü veririm, ayağınızı denk alın. Şimdi sıra sende önümde duran kıvırcık saçlı adam. Niye sürekli cevabını bildiğin şeyleri soru cümlesi haline getiriyorsun? ‘Sabah gelsek bu kadar sıra olmazdı, değil mi?’, ‘Şimdi buradakilerin hepsi bizim sokaktakiler, değil mi?’. Kızılcık sopası taşımam lazım yanımda. Tırnak yetmiyor, her bahar dökülmeye başlayan avuç içi derimi koparmaya başlıyorum. Bu arada genç yaşlı herkes mahallenin delikanlısına selam veriyor. Ne alaka? Bu adamların tek olayı trafonun yanında durup, ot içip, mahallede gereksiz gerilim yaratmak değil mi? Niye insanlar bu kadar seviyolar bunları? Neyse, beyni boşa al, vaktin geçmesini bekle. Biraz ilerliyorum. Çok garip diyorum içimden, biraz sonra oy kullanacağım ve birine bana ikametgah verme sorumluluğu vereceğim. Bir yıl sonra büyük ihtimalle burada olmayacağım aklıma geliyor, sıradan çekip gidesim geliyor ama gitmiyorum. Kanyağım yanımda olsaydı keşke diye düşünürken sıranın başına geliyorum. İki tane genç çocuk geliyor yanıma: mahallenin delikanlısı adayları. Diğer delikanlıya selamı çakıp bana dönüyorlar, bi tanesi ‘Abim bi kıyak yap da muhtarlık için şuna ver oyunu.’ diyor. Gülüyorum, içimden keşke mahalle delikanlılarını da yerel seçimde belirlesek diyorum. Sonra seçim vaatlerinde ‘mahallenin delikanlılarını zehirleme veya kısırlaştırma’ gibi bir ibare olan bir muhtar adayı var mıydı diye düşünüyorum. O sırada içerden birisi sıradan bir kişi alabiliriz diyor, içeri giriyorum. Oy verip dışarı çıktığımda aklımda halen tek bir soru olduğunu farkediyorum: Demos halk demekti ama Kratos ne demekti?

28 Mart 2009 Cumartesi

bu dönem düzenli çalışacağım

[Yayımcının notu : Az sonra okuyacağınız eserdeki kişiler ne yazık ki gerçektir. Eserdeki kimi yerlerin diyalogun bütünlüğüne bir zarar getirmeden, okuyuş kolaylığı sağlamak amacıyla kesildigini belirtmek isteriz. Saygılarımızla.]

Merhaba,Sizi bu hafta düşkırıklığına uğratacağım: bu haftayı ödevsiz geçireceksiniz. Böylece çarşamba gecenin küçük saatlerinde yatmanız, ertesi gün 12:57'ye doğru çıktı almanız gerekmeyecek. Konserlere gitmemeniz için de bir bahane kalmıyor artık.
b.s

Bu çok iyi bir haber hocam. Ben de, sizden ödev haberi gelmeyince tembelliğin tadını çıkartıp, Paul Lafargue'in "Le Droit à la Paresse/The Rigt to be lazy" adlı eserini okumaya başlamıştım. Konsere de mutlaka geliyorum bu hafta.
b.e

[bundan bir sonraki e-postada b.e. yalakalıkla karışık olarak konserden öğrendiklerini her zamanki iyikafa uslubuyla anlatıyor. Fakat mesaj biraz uzun olduğundan bu e-postayı yayımlamamayı uygun gördük. y.n.]

Merhaba,Hıncal da B. gibi düşünüyor.
Bu haftaki Pazar keyfi olarak aşağıdakileri sunuyorum:[y.n. burada b.s. ders kitabından bu haftaki ödevi söylüyor ve şöyle devam ediyor:]. Bu problemlere artık ödev (HW: homework) demiyoruz, (THE: take-home exam) evde çözdüğünüz sınav adını veriyoruz. Kolay gelsin,
b.s.

Merhaba Hocam,
Ödevlerin "Take Home" muamelesi görmesiyle, "Midterm" uygulamasından vazgeçeceğimiz sonucunu çıkartabilir miyiz acaba? Bu şekilde çok daha stressiz bir Nisan-Mayıs dönemi geçirip, kendimizi tümüyle ödevlerimize verebiliriz aslında.
Bu arada, bir gün gelip de Hıncal'la aynı fikirde olabileceğimi düşünemezdim :-) . Olsun ama, gerçekler söz konusu olduğunda kaynağın önemi yoktur. Cogitationis poenam nemo patitur.
b.e.

Merhaba,Eğer yağmur damlasına "dur, düşme", ağlayan bebeğe "dur, ağlama", terk edip giden sevgiliye "ne olur, dur gitme" diyebilseydik ve durdurabilseydik onları, vizeler için de "dur, yapmayalım" derdik. [y.n. burada b.s. bi derse ortalama kaç saat çalışılması gerektiğini hesaplıyor ve şu sonuca varıyor:] Yani aşağı yukarı bir memur kadar çalışmak yetiyor.
B.: Cogitationis poenam nemo patitur demişsin Yani hiç kimse sadece düşündüğü için o suçtan ceza çekmez (No one is punished for merely thinking of a crime). Bunu nasıl uygulayabiliriz? Salt kopya çekmeyi düşündüğünüz için, ama çekmememişseniz bile, ceza mı bekliyordunuz?
b.s.

Merhaba Hocam,
Gerçekten ne diyecegimi bilemiyorum. Bütün argümanlarımı birer birer çürüttünüz. Ben en iyisi 180 saati tamamlamak için çalışmaya devam edeyim. Ama elbette bugün degil, çünkü az önce amca oldum, bir yeğenim dünyaya geldi, biraz onlarla ilgilenip kalan zamanimda da zarif bir Wiener çözümü elde etmeye calisacagim.
"Stultum est timere quod vitare non potes" - It is foolish to fear that which you cannot avoid.
b.e.

Bir argüman daha:
Bir vinil plaktan ya da otobüste MP3 kulaklığı ile Mozart'ın Sihirli Flütünü dinlemek var, bir de Kurt Furtwangler yönetiminde Viyana opera ve orkestrasından canlı dinlemek var onu, ya da Mahler'in 9. senfonisini Gürer Aykal'ın 7 metre arkasında dinlemek var. Ev ödevi ile sınıftaki vize arasındaki tat farkı böyle bir şey olsa gerek.
b.s.

[ulan bi haftadır mailime bakamıyorum yine abuk subuk bi mesaj gelecek diye. Ayrıca bu insanlar ne içiyosa bana da aynısından y.n.]

27 Mart 2009 Cuma

yedekten

dostlar, romalılar, yurttaşlar, dinleyin!

ders çalışmamak adına bulduğum tüm uğraşlar tükendiğinden size sesleneyim istedim. seslenecek de bir şey gelmiyor aklıma şu an; ama yazmasam da gidip mehmet ali ile elli sarışını izleyeceğim.


** Bu ne ki şimdi zaman kayması mı? **  

Melihçiğim


Oturanlar (Soldan sağa): Ceketin içine kazak giyen adam, çakma Rıdvan, iki çocuk babası adam, Melih.

Ayaktaki: İnce bıyıklı adam.

Mekan: Tavukçu.

Filadelfiya

Az önce Alaşehir'in eski adının Philadelphia olduğunu öğrendim. Bildiğin Kenan Evren'in memleketi lan. Bambaşka kafalardayım şu anda.

* Niğbolu da Bulgaristan'da Nikopol diye bi yermiş.

23 Mart 2009 Pazartesi

ikisi de durumdan muzdaripti. ikisi de farklı olmanın nasıl hissettirdiğini biliyordu. ama kısa olanı ilen hep daha çok daşşak geçilmişti afedersiniz. çünkü çük kadardı yaav.

futbol oyunlarında en çok eğlendiğim şeylerden biri "create player" kısmına girip istediğim futbolcuyu yapmak oldu hep. ilk olarak da yapılabilecek en büyük ve en küçük adamları yapıp takımıma almak oldu ama eskişehirspor yönetimi benim sanal alemde yıllardır yapmaya çalıştığım şeyi gerçek alemde yapıp beni çok duygulandırdı. iki damla yaş aktı.

22 Mart 2009 Pazar

doğan görünümlü şahin



yakında "Kıvanç Karakteriniz Hangi Araba? testini çözdü ve sonucu Doğan SLX çıktı." gibicesine bir ibareyle karşılaşabilirsiniz facebook'ta. şimdilik soruları ele geçirmeye çalışıyorum.

o değil de "karakteriniz hangi araba?" nasıl bir ifadedir lan? 

20 Mart 2009 Cuma

bana bir hal geldi


değerli esra ceyhan severler,

yeri geliyor bir takım olaylara sinirleniyoruz, derdimizi anlatamıyoruz, hatta mal konumuna konuyoruz. buna karşı bir kısmımız bir sigara yakıyor kaleci saçlı adam gibi, yeşilaycı tipler çekirdek çitliyor; sonra sakinleşip televizyon izliyoruz. 

hangimiz sabri'nin verdiği tepkiyi verebiliyoruz? bu iyi kafa değil de nedir soruyorum size.! o değil de varoştan delikanlı çıkar diye biliyordum ben, oksijenli saçlı şakşuka kişisi ne güzel de kaçtı ortamdan. esra ceyhan'ın "evet" deyişi de kendisine olan sevgimi bir kat daha artırdı.

bundan sonra en ufak sıkıntıda yerdeyim dayıdoli.

 

hello dogi


o son sigarayı keyifli bir içimle içtim ve söndürdüm. berbere gidip tıraş olucam. dayıdan tüyoları da aldım. pek yakında ankaradayım.

18 Mart 2009 Çarşamba

Yeni transfer

Sayın iyikafa ekibi,

Blogunuza dahil olmak istedim fakat Türkçem biraz kısıtlı. İlişikte "Dönüşüm" adlı eserimin ilk paragrafını bulabilirsiniz. Google Translate kullanıyorum şimdilik kusura bakmayın :ppp.

Saygılarımla,

Franz Kafka

Hamiş: Max Brod sen de yalanmışsın, allah cezanı verecek.

"A.Ş. Gregor SAMSA bir sabah kendini onun yatağında dev bir böceğe dönüşmüş buldu rahatsız rüyalar kimden awoke. Kendisi hakkında yalan olduğunu kendi sabit gibi zırhlı, geri vardı o kafasını bir o da kubbe görüyorduk az kahverengi göbek yatağı yorganı zor pozisyonda ve saklayabilirsiniz üst olan üzerinde sert kemerli parça ayrılmıştır gibi kalkacak hakkında tamamen kapalı slayt oldu. Hangi pitifully ince onun toplu geri kalanına karşılaştırıldı Onun çok bacaklar, helplessly gözlerini önce sallayan."

emo

Böyle oturuyoz yine ikinci günü mü ne tanışmamızın sevişme hazırlıkları "facebookuma bakıcam" dedi. sonra gizli gizli takip ettim meğer emoturkey forumlarında genç emocu Murat'ın yeni koyduğu cep telefonu fotolarına bakıyomuş. gizli bir emocuymuş. acısından ağladı ben de ağladım. cep telefonunu sol caprazıma kendine göre kafasının üst tarafına gelicek şekilde yamuk tutarak makyajlı bir resmimizi çekti facebook grubuna koyucakmış. "sen türkiye gibi bi yerde emocuların neler yaşadığını bilemezsin" dedi ve gitti. varlığını es geçtiğimiz insanları ve dahi garip formları hayat denen tiyatro sahnesinde birer birer kaybediyorduk. tiksindim lan hayattan ve ileriye dönük sevdiklerimden...

13 Mart 2009 Cuma

Gerçek kesit kafası


Hacı hikayelerini yeni bitirmiş, kıza ken ay sliip vit yu diyerek zinanın yatakta yapılan halini üstü kapalı olarak teklif etmişken masadan kalkıp üçlü koltuğa seriliyorum. Kafamız güzel, gülmekten yarılıyoruz derken flaş tv'de bu arkadaş çıkıyor. Buruk bir sevinç yaşıyorum, kafamın asla gerçek kesit kafasına gelemeyeceğini anlayarak. Bi karpuz peynir yesek her şey çok güzel olcak.

12 Mart 2009 Perşembe

Linkın


Lincoln naber lan?

11 Mart 2009 Çarşamba

Hep Sibirya Sonunda

Gece yine uyuyamıştı. Marketten çıktı elinde bira, altılı. İnceden içmeye başladı, hesapta kahvaltı. Sokaklar insan dolu, onun kafasında Sivas-Beşiktaş maçı. Vapura bindi, kafası çoktan olmuş tello. Varış yeri boş bi ada, iyi topçuydu lan aslında inamoto. Birden sekiz yaşında buldu kendini. Odada yankılanan amcasının sırtını çiğnerken gelen katır kutur sesleri. Aynı karmaşıklıkta dünya hala. Geçen senelere rağmen bi sik anlamamış, takılıyor kendi dünyasında. Fotoşokla sakal bıyık ekliyor yazıcıdan tarattığı vesikalık fotoğrafına. Şarkıya türküye lanet olsun, anlayamadın ya.


6 Mart 2009 Cuma

lütfen sitemizi dolaşınız

siteye melih koydum, sizi gezdirecek bundan sonra.
site başkanı sıkılınca silersin artık.

melih was here

meksika sınırı..


kafam karışıyor lan bazen.. boş boş bakıyorum böyle; anlamsız bir surat ifadesiyle.. tabii kimse anlamıyor kafamda ne var?? belki güzel bir şey için karışıyor bu kafa.. güzel bir şeyler düşünüyor olamaz mıyım?? güzel bir şeylerle kötü bir şeyleri harmanlayıp ortalık yere anlamsız bir bütünsüzlük hediye ediyorum adeta.. bilmediğim çok şey oluyor.. bildiğim bir şey varsa bilmediğim şeyler önemini de yitiriyor bir yerde.. acayip..

bugün yine böyle kafam bir karışık.. aslında karışık da değil ama karışık olması gerektiği için karışık.. gibi..

24 Şubat 2009 Salı

çek git



sıradaki parçayı gurbetçilere gelsin.

20 Şubat 2009 Cuma

Teletabi

Aslında kafaya takıcak çok bi şey yok lan. Sadece ne zaman bekleyip ne zaman acele edeceğimi tam bilmiyorum. Onun haricinde iyi bi adamım. Çok iyi dalga geçerim mesela. Ha bi de keşke daha fazla el becerim olsaymış. Ayrıca iyi kelime oyunu yaparım. Ama bazen anlaşılmıyor lan. İyi dinlerim, iyi cevap veririm. İki dakka bi şey yazalım dedik, iyiden başka sıfat bulamadık mnskim. Demek ki iyi yazamıyorum. Bak hala iyi diyor. Pilavı güzel yapıyorum yalnız. Olayları kötü yorumlarsan kötü, iyi yorumlarsan iyi oluyor lan. Ne garip.

3 Şubat 2009 Salı

babama mektup

Evet değerli okurlar; bana soyismini veren ve bugüne kadar 'Muammer benim soyismim' şeklinde telefonuma kayıtlı olan insanı bugün resmen telefonuma 'Baba' diye kaydetmiş bulunuyorum. Çocukluktan beri arkadaşım olan Emre'ye de burdan selamı çakıyorum...
Aydoğan amcaya selamlar...

30 Ocak 2009 Cuma

gazoz

Bazen esiyor arkadaş… Çat diye geliveriyorlar. Önce böyle kafanda yeller esiyor, sonra fiziksel manada rüzgarı hissetmeye başlıyosun. Garip bir durum. Ne zaman böyle olursa da, hooop, birden elimde bir gazoz şişesi peydahlanıyor. Büyülü bir şey bu gazoz denilen meret. Zaman – mekan kavramlarını yıkıyor aniden. Ne zaman aldım bu gazozu, nasıl sahile geldim felan diye düşündürtüyor. Esinti, yel, rüzgar hiçbir şey kalmıyor o an. Esinti bertaraf etmede birebir anlayacağınız.

Bu arada geçen Knut abimizi okuyodum. Oradaki karakter şöle diyor: ‘tedirgin beynimin esintileri’. Buradan o kitaptaki karakterimize sesleniyorum. Koy götüne. O esinti beyninin esintisi değildir; bir yere kar yağmıştır, onun sazağı vuruyodur. Git bi çamlıca al, köşedeki büfede on öre. Yak bi de samsun yanına, ohhh.

Gelin istanbul’a da, rumelifeneri’nin orada gazoz içelim lan…

29 Ocak 2009 Perşembe

hulk..


agresif bir insanım.. durduk yere ciddi gerilimler yaşıyorum.. ve sinirlendiğim zaman hıyar gibi oluyorum.. hıyar da yeşil bildiğiniz üzere.. ben de şişman bir insanım.. dev gibi adamım.. o yüzden kimi zaman kendimi yeşil dev yani hulk gibi hissediyorum.. hissiyatıma sıçayım..

photoshop öğreneyim kendi kendime dedim.. yapa yapa bunu yaptım amına koyayım!!

yakışıklıyım, o ayrı!!

söylediklerine mi inanayım?? gözlerime mi??


boşuna tribe girmeye gerek yok arkadaş.. "sen sus!! hiçbir şey söyleme.. sen sus da gözlerin konuşsun.." diyorum.. kocaman öpüyorum..

ama tabii "sarışın, esmeri ne de kumralı.. benim için en güzeli: insan olanı.."

27 Ocak 2009 Salı

juan antonio gonzalo vs schwannoma

    juan antonio gonzalo

  1. kirli sakalla esiyor barlarda
  2. yazın uzun kollu keten gömlek giyiyor
  3. markasını modelini rakibinin bilemeyeceği tek kapı fantastik bir arabası var.
  4. arkadaşının uçağı var.
  5. kızları oviedo’ya davet ediyor; tarihti sanattı gitardı derken hoooop cinsellik.
  6. üç katlı bir evi var, altı atölyesi; muhtemelen televizyonu yok.
  7. akıcı ingilizce konuşuyor.
  8. sosyal hayatta yetenekli bir avcı pozisyonunda, acıması yok.

schwannoma

  1. sinekkaydı tabir ettiğimiz tıraşlı şu vakit yüzü
  2. yazın sıfır yaka tişört giyiyor
  3. fiat palio 1.2 16v speedgear sahibi (muayenesi geçmiş)
  4. arkadaşının uçağı yok (arabaları var ama düz vites bilmiyor kullanamaz)
  5. kızları ankara’da anıtkabir gezmeye davet edebilir (plase anadolu medeniyetleri müzesi)
  6. tek katlı babasının evinde yaşıyor, odasında tv var.
  7. gerekince idare edecek ingilizce’si var, alkol alınca akıcı konuştuğu sanrısına kapılıyor.
  8. o kız bana bakmazla şu kız beni kesiyor galiba arasında takılıyor kafede barda 

26 Ocak 2009 Pazartesi

bıyık


erken uyandım bu sabah. akademik sıkıntılarla uyanınca ve de ankara’da olunca alışıldığı üzere aynada yine kendime çirkin göründüm. glikoz falan da eksik beyinde tabi “ulan negadar çikin bi tipim ulan” falan diye düşünürken şahane bir fikir buldum. kes bıyıkları. bu ses beynimde dokuz yüzlü seks sohbetindeki gibi çınladı. burada şehvetengiz kadının aynı tonda“kes bıyıkları, kes bıyıkları”  dediğini düşünün. 

(kaydı bulamadım ben, bilmeyenler buna bakarak hayal etsin)

neyse cevapsız kalamadım; kestim ben bıyığı. işin çirkinliği temiz yüzlü haber spikeri oluruz diye umarken çemçük ağız yine çıktı ortaya. bıyık tartışmalı bir şey benim açımdan; zira 88li gösterme prensibimle çelişiyor ama sakal şart be ablam. bıyığı da bekleyeceğiz yine bir ay burmak falan zevkli bir hadise; bir de değişik bir görünüm neticede. köpek balığı bakışlarıyla kenan olmaktansa eski mahsun olma yoluna gidiyorum bundan böyle. aslında gizli hedef javier bardem de sadece sakal bıyıkla zor o da. işin özü düz adam olduk yine. bıyıkta en azından ülkücü falan sanıyorlardı, hatırla sevgili tadında yaşıyorduk.

yaşasın halkların kardeşliği 
(bu resim üzerine çok konuşulur ama başka zaman artık)

bıyık olayı bir yana olayla çok az alakalı şu sik götünden kaydını bulabilmek için nasıl sitelere girdiğimi görseydiniz üzülür ağlardınız. okul tuvaletinde gizli seks, aysun_22 şimdi oturumu açtı, asyalı götüsex (gerçek bu inanmayan yazar gugıla) tarzı sayfalardayım yarım saattir. çok acayip bir dünya lan internet. bu gezmeler sırasında ise “karım ve götü” hikayesi ise gecenin kazancı oldu. ödüllük bir öykü. flash tv’nin gece kuşağı olsa film olur orada oynar. kaydı da sahibi toplatmış galiba para verip; bulamadım koca internette.

siz siz olun gugıla “sik götünden” yazmayın.

25 Ocak 2009 Pazar

24 Ocak 2009 Cumartesi

Necla

En sevdiği program yeni başlamıştı. Ekranda ardı arkası kesilmeyen çarpışma görüntüleri uçuşuyordu. Virajı alamayan araba uçurumdan aşağı uçuyor, helikopter mühimmat deposuna çarpıyor, uçak tam pistten kalkarken aniden patlıyor vs... Coşkun o gün karısının kendini başkasıyla aldattığını öğrenmişti. Dükkanda otururken arkadaşı Faik gelip "Abi senin yengeyi hoplatıyorlar Mustafa'nın dükkanda gözlerimle gördüm" diye ortalığı ayağa kaldırmıştı. Coşkun pek tepki göstermedi. Çayından bir yudum daha alıp vergi iade zarfına gömüldü. Faik'le onbirli olmaları münasebetiyle bu tarz laflara alışmıştı. Dükkan iş yapmıyor, bazen tek bir müşteri bile gelmeden gün bitiyordu. Televizyonu kapattı. Faik'e "Mars'ta su bulunmuş ama kuyu suyuymuş içilmiyomuş" diye bir mesaj attı. Coşkun'un böyle gereksiz sululukları vardır. İki dakka geçmeden Faik aradı, bitakım sarışın ince belli kadınlarla eğlenmeye gitmeyi teklif etti. Yarım saat sonra Faik, kuruyemiş, içki ve kadınlar salonundaydı. Üç dört saat kadar eğlendiler ve yoruldular, kadınlar evlerine gitti. Faik yengenin akıbetinden haberdar olmak istedi. "Yarın çıkıcak hastaneden, annesi refakat ediyor" diye geçiştirdi Coşkun. Sonra Faik'i evine yolladı. Giderken Faik'e "Anneni getirirsen iyi olur bi dahaki sefere" dedi. Faik "Kız kardeşine babam ilgi duyuyor" diye cevapladı. Televizyonu açtı. Show tv filmlerini severdi. Askeri harekat, Vietnam, basılmaması gereken düğmeler, Delta gücü falan fişmekan. Koltukta uyuyakaldı. 

hayat üzerine..



bizi de bagaja koyuyorlar arkadaş.. "ne oldu lan, ne bitti??" demeden ilerliyoruz.. "böyle bir far indirsek de merkezinden bir çıkmış gibi yapsak!!" diyorum.. hani arkaya bir baksak seviniriz gibi, galiba.. neler var lan.. asaletimiz yeter..

23 Ocak 2009 Cuma

aztv'de gece kuşağı

"no offense" canlar.

20 Ocak 2009 Salı

amerika içinde aynalı çarşı







al sana afro'larla ilgili kapak gibi yorum

Naaber?

Hangi kafa daha iyi karar veremedim. Bi yanda afro Türkler, diğer yanda kayan dayılar, bilhassa en arkadaki.

Afro'nun afrodite bir kısaltma olarak Ferhat Kafasıgüzel tarafından kullanılması da süper olay.

Bi de kulaklık takmışlar galiba. Baya iyi lan.

18 Ocak 2009 Pazar

bak buraya yazıyorum













bu dönem geçeyim şu dersleri var ya... sabaha kadar disko. cininiz olurum dileyin benden ne dilerseniz.
aksi takdirde direk depresyon; kızıl saç, sarı bıyık...

17 Ocak 2009 Cumartesi

şiirimsi kolaj

559C'lerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve zeytinli açma kokusuydu benim için Hisarüstü
Nargilenin dumanına boğardım hayallerimi
Sırtını dönmüş kalabalıklara rağmen
Tutunmaya çalışırken metronun soğuk demirlerine
Hasretinden ders notları eskittim
Boğaziçi yüzerken uykularda
Sıkıntıyı sürükledik sularda
Hüzünlü final akşamlarında
Sazlar çalınır manzaranın banklarında
Bedava yaşıyoruz bedava
Balzac bedava, helva bedava
Derken hiçbir şey çekmedik
Ronaldinho'dan çektiğimiz kadar
Kalkıp gittik IB'nin arkasına
IB'nin arkası mavi gözlü bir devdi
Merdivenlerindeki minnacık iki adamı sevdi
Ve sen kokardın, ey fransız, Hisarüstü otobüsleri

14 Ocak 2009 Çarşamba

Hüseyin Aspava'da


-Vay abem gelmişş.. Şöyle alalım abim sizi.

-Hacı soslu soğanlıyı Yıldırım Aspava'da yicen.

-Olm ayran almasana cacık geliyor nası olsa.

Pff canım çekti lan.. Bi de karnım acıktı ki mnakiii...

11 Ocak 2009 Pazar

cevap verin

selimçiğim ışıkcığım günseli ile evlense olmaz mıydı. ne diyordu onu yaratan adam. insan alışabilen bir varlıktır. alışkanlıklarından ibarettir. gelişme diye bir şey yoktur olamaz. insan yalnızca kusularının farkına varır. madem öyle bu selim neden günseli ile evlenmedi . neden amerikalılar gibi sevişip, fransızlar gibi uyumadı. yıllarca içindekileri anlatacak bir kızın hayalini kurdu da; neden onu bulunca yan çizdi. evlensen olmaz mıydı be selimciğim. hem kendini hem bizi kurtarsaydın. ne güzel yaşar giderdin. sen, günseli, kusurların , ben ,serkan ,yavız,kerem de gelirdi arada. turgutlarda toplanırdık.rakı içerdik. sen bizi güldürürdün. nermin yenge mezeler hazırlardı. bi de yeğenimiz olurdu. adını da umut koyardık. bana hasan dayı derdi. (günseli ile akraba olmam daha iyi. mazallah seninle akraba olsak; lan bunlarınki davranışsal değil genetik bi bozukluk deyip sülalemizi dünyadan silerlerdi) geçinir giderdik. olmaz mıydı be selimciğim. ben şimdi sultanın peşinden nasıl koşarım. nasıl çamura pisliğe batarım onun için. sen bunların hiç birini yapmamışken. ah be selim. hem kendini hem beni yaktın .alacağın olsun. hürmetller

10 Ocak 2009 Cumartesi

nerminciğim

__ yine mi içtin?
__ yine içtim nerminciğim beni affet. bu gece için , öncekiler , sonrakiler ,hepsi için affet. yarın yine içeceğim. affet. içmesem olmaz. sen bilmezsin o dört duvarı. gündüzleri belki vakit geçer. herkes dışarda sokaklar insan dolu. akşam oldu mu çekilirsin dört duvırına. sen bilmezsin nerminciğim. duvarlar büyür gelir üstüne. kafanda sultan büyür, içinde sıkıntın büyür; sen küçülürsün. duvarlar büyür, sen küçülürsün. sen küçülürsün duvarlar büyür. sen izafiyet nedir onu da bilmezsiz.senin zamanında daha icat edilmemişti.sıkkma canını biz de bilmeyiz nerminciğim. sadece adını biliriz. izafiyet deriz, felsefe deriz ,edebiyat deriz , varoluşçuluk deriz, yerimizi tayin edemedik deriz, deriz allah deriz . ama hiçbirini bilmeyiz. imla da bilmeyiz nerminciğim. bilirmiş gibi yaparız .sonra da sana caka satarız. kafam bulanık nerminciğim. hiç bu kadar net olmamıştım. buna da çelişki deriz. artizler ironi der. ne bilecek kadar azimli ne de hava basacak kadar artiz olabildik nerminciğim. ne yapalım. koca istanbul da senin kaderine düşe düşe biz düştük .şansına küs nerminciğim.

__ içtinde ne oldu yani?


__ ah nermin ah. içmesem hiç olmazdı. önceleri sıkıntıyı boğmak için içerdik. içtikçe sinerdi köşeye namussuz. biz gülerdik. yenerdik iti rakıyla. meğer gizli kapaklı işler çevirirmiş. öğrendi kendini savunmayı. artık gülemiyoruz nerminçiğim. içtikçe büyüyor namussuz. o büyüdükçe biz içiyoruz. biz içtikçe o büyüyor. ingilizler buna simultanous causality diyor. aman sen bişey deme nerminçiğim. bırak öyle kalsın. yukarda sana izafiyet bilmezsin dedim ya nerminciğm. boşver hiç öğrenme. bilenler ne bok yemiş. zaman zaten yararlı ne varsa alıp götürdü. geriye yok dostoyevsky'dir yok camus'dur vay sarttre' yok marx'dır efendim oğuz'dur poe'dur kafka'dır böyle adamalr kaldı. inanır mısın ilk olmasa cervates'i bile harcar bu şerefsizler. ağzımı bozdum. sarhoşluğuma ver nerminciğim. sultana da söyleme ha.bu adam şöyle içer böyle işe yaramazdır diye. vallaha küserim nerminçiğim.(sultanı sormayın söyleyemem sarhoşum.)söyleyeceklerim bu kadar. turgut abimin ellerinden öperim. dönmedi mi o hala. boşversin selimi. karısına çocoğuna geri dönsün. senin gibisini nerden bulur nerminciğim. hürmetller

9 Ocak 2009 Cuma

deneme…se…aa…

efenim şimdi geçenlerde bişi okuyorum, ‘deneme de yanılma da’ yöntemi diye bir şey ilişti gözüme. O ne lan? Beckett mezarında ters döndü sizin yüzünüzden. Tamam deneysellikte sorunlar yaşıyor olabiliriz ama… Neyse ya banane, kızmıcam. Sonra da aklıma filmin birinden bir sahne geldi. Şöyle: karısı adamı terk edecek, adam da yuvam dağılmasın, kuzucuklarım anasız kalmasın diye elini yakıyor (biraz da artist sanırsam şova vuruyo işi pezevenk). Neyse sonra yine de ayrılınıyor bu adam. Sonraki diyalog da şöyle:

-Oha, eline noldu?
-Kısa hikayesini mi yoksa uzun versiyonunu mu istersin?
-Uzun olanı.
-Hayatımı kurtarmaya çalıştım ama işe yaramadı.
-Vay, kısa versiyonu nasıl peki?
-Yaktım.

Deniyor lan adam işte, olmayacağını bile bile deniyor belki de. Üzüldüm lan adama yine, ben bi sigara yakayım en iyisi.

7 Ocak 2009 Çarşamba

Sahaya atmalık

Yeri gelmişken Ayakkabı isimli eserimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.


Mavi oyun hamurundan yapılma, 2009.

6 Ocak 2009 Salı

Hadi görüşürüz!

“İçim nefretle dolu öcümü alacağım”

-Hadi görüşürüz!
-İkimizde biliyoruz bir daha görüşemeyeceğimizi ama hadi görüşürüz…

Son cümle… Yine koçbaşlarını ansızın vuruverdi beyninin zaten düzgün örülmemiş, ayakta durması bile başlı başına bir mucize olan, eciş bücüş duvarlarına. Duvarlar bin parçaya ayrıldı. Hemen, duvardaki gediği tamir etmek için toplamaya çalıştı parçaları; yapamadı. Korku duydu. Yoksa insan hiçbir zaman toplayamayacak mıydı parçalarını? Daha da kötüsü, ya parçalanmaya devam ederse ne olacaktı, parça parça olup yok mu olacaktı? Duyduğu korku daha da büyüdü. Son cümle… Hep son noktayı o koyardı; nokta her şeyi bitirirdi. O zaman son cümlenin üstüne başka bir şey söylenemezdi, çünkü o her şeyi bitirirdi. O da bir şey söylemedi; sadece duydu ve itaat etti. Artık sadece bekliyordu, parça parça olmayı.

-N’apıyorsun?
-Yap-bozlarla oynuyorum.
-Nası oluyo şimdi bu?
-Önce yapıyosun bir şey sonra onla biraz vakit geçirip bozuyosun onu.
-Eee, sonra.
-Sonra da başka bir şey yapıyosun.
-Nası yani, oluyo mu öyle?
-Evet; yapıyosun, parçalıyosun, tekrar yapıyosun, tekrar parçalıyosun, yine yapıyo…
-Parçalanbirleş, parçalanbirleş…
-N’oldu abi dağıldın yine.
-Dağılmadım, toparlandım.

Mumlar karanlığın rahatını kaçırmamak istediklerinden olsa gerek titrek titrek, korkarak aydınlatıyordu ortalığı. Kafaları karışıktı, ne yapacaklarını bilmiyorlardı sanki. Ama yalnız değillerdi çünkü doğum günü çocuğunun da aklı karışıktı, ne yapacağını bilmiyordu. Mumları söndürdü; sadece kendi kaldı kafası karışık. Tam ne yapacağını iyiden iyiye karıştırmışken, bir ses duydu: “Eee, dileğini tut artık!”. Evet, dilek tutmalıydı, tabi ya! Kafasının içindeki binbir düşünce kitabını rastgele açtı. Sayfada kocaman harflerle “HADİ GÖRÜŞÜRÜZ” yazıyordu.

Kendi kendine “hadi görüşürüz” dedi.

Görüşecekti, herkesle, tek tek. Herkesin gözlerinin içine bakacak; kendine ait ne varsa toplayacaktı onlardan. Gözlerini mavisinden toplayacaktı huzurunun parelerini. Gözlerin akından toplayacaktı iyiliğinin parelerini. Kanlanmış gözlerin kırmızısından toplayacaktı nefretinin parelerini. Gözlerinin siyahından toplayacaktı cesaretinin parelerini. Ve gözlerin yeşilinden toplayacaktı umudunun parelerini. Toplayacaktı ki tekrar birleştirebilsin kendini, toplasın ki pare pare olmak yerine yekpare olabilsin.

Artık kafası karışık değildi, ne yapacağını biliyordu.

4 Ocak 2009 Pazar

düşüş

- bakışınızdan süzülen işveye kurban olayım efenim.
- ne diyosun sen be?
- anlasan şaşardım zaten. Gel gidiyoruz.

...

Kafası çok bozulmuştu. “zaten bir kelime olan kafamı bir işlem siktiniz ulan!” diye bağırmak istiyordu, sinirinden patlayacak gibiydi. Neyseki bağıramadan mekana vardılar.

...

Tepeye çıktıklarında halen her şey siyah-beyazdı. Sadece kontrast farkı vardı; gerçi o da önemsiz bir ayrıntıydı. Sonra her şey birden değişti. Durum filmlerdeki gibi olmuyordu bir türlü. Yavaş yavaş renklenmemişti işte ortalık, birden renklenivermişti. O an kendine geldi.

- işte bu galata kulesi, aaa işte dolmuş sarıydı halen sarı, aaa işte boğaz maviydi halen mavi, aaa…
- n’oldu patladınız beyefendi.
- patlamadım, atladım.

Kendini boşluğa bıraktı. Düşerken tek bir şey sayıklıyordu: ‘Şimdiye kadar her şey yolunda, şimdiye kadar her şey yolunda…’.

3 Ocak 2009 Cumartesi

Yılbaşı

Kafayı kazıdık, artık efendi gibi 12de yatıp 8de kalkıyoruz. Korkmayın hayattan falan bahsetmiyorum. Üç günlük dünyada dert edecek bi şey olmadığını hepiniz gibi ben de biliyorum. "Ayarlarız, bakarız" insanıyız çok şükür.
Bu arada Hadise'nin şarkısı güzel değilmiş lan. Neyse boşver bacım pusin sağolsun.
İyi yıllar.