9 Kasım 2009 Pazartesi
sosyal hayat ve içtimaî mülâhazalar..
lan oğlum!! nereden benim suçum olduğu?? bu iş güç, geçim işleri falan zormuş.. bak melih'e yazmıyor aramızda.. neden?? krallar gibi banka müfettişi herif.. seçkin bir mesleği var.. lüks otellerde konaklıyor.. itibarı var herifin.. geri kalanınız mühendis; altın bileziğiniz var.. bir yol tutturursunuz..
kafaları karıştırıyor hayat.. doğru düzgün mal görmeden yaşadık.. ortamımız sterildi nispeten.. şimdi bildiğin malların altında, yanında; mallar için; mallardan para kazanmaya çalışıyorum.. fıtratım tarumar, tıynetim mütecaviz.. öte yandan mayış düşük.. kış kapıda.. hastayım ulan!!
dün aklıma blog geldi.. kafam iyi değilmiş hanidir.. iyi oldu ki geldi.. gelince ben de buralara kadar geldim.. bu şarkıyı da winstonlara, smithlere, soslara fıstıklara, şivanlara, noumalara; ürdün'de iktisadi görevini yapmakta olan kardeşimiz jöleliye gelsin.. yeşim salkım'dan gelsin.. kardanadam; kardankarı bulasın..
"....yeniden başlasın burada kalmasın
ölüme kadardı hani yeminimiz
şükür hayattasın...."
yazıma burada son verirken, neden böyle olduğuma dair bir coşku vermek istiyorum.. geçen yemekte profesor doktor patlatmaz mı; "ele verir talkını, kendi yutar yeşim salkım'ı.." diye; işte herkes güldü.. hakan uzan'a selamı borç bilirim..
kib..
scs..
mucxxx..
9 Haziran 2009 Salı
1 Mayıs 2009 Cuma
sıvaz
27 Nisan 2009 Pazartesi
Sitemizin Reklam Sloganı
neden bizim sitemizin bir sloganı bir videosu bir simgesi olmasın ki? olacaksa da kıvanç arkadaşımın konuşmasını istiyorum reklamda. bi kaç kez sitenin adını tekrarlıycak bi de arap müziğini dayadık mı bitiyo.
31 Mart 2009 Salı
hakımızın arkasındayız
Ben de isterdim arkamda güvenebileceğim biri varken kana kana su içmek. ama olmadı hiç... şu an bunları düşünüp yatıyorum umutla. bir gün çeşmede domalan adam değil de afişte ilerileri gösteren adam olmak istiyorum artık.
29 Mart 2009 Pazar
demos ve kratos
28 Mart 2009 Cumartesi
bu dönem düzenli çalışacağım
Merhaba,Sizi bu hafta düşkırıklığına uğratacağım: bu haftayı ödevsiz geçireceksiniz. Böylece çarşamba gecenin küçük saatlerinde yatmanız, ertesi gün 12:57'ye doğru çıktı almanız gerekmeyecek. Konserlere gitmemeniz için de bir bahane kalmıyor artık.
b.s
Bu çok iyi bir haber hocam. Ben de, sizden ödev haberi gelmeyince tembelliğin tadını çıkartıp, Paul Lafargue'in "Le Droit à la Paresse/The Rigt to be lazy" adlı eserini okumaya başlamıştım. Konsere de mutlaka geliyorum bu hafta.
b.e
[bundan bir sonraki e-postada b.e. yalakalıkla karışık olarak konserden öğrendiklerini her zamanki iyikafa uslubuyla anlatıyor. Fakat mesaj biraz uzun olduğundan bu e-postayı yayımlamamayı uygun gördük. y.n.]
Merhaba,Hıncal da B. gibi düşünüyor.
Bu haftaki Pazar keyfi olarak aşağıdakileri sunuyorum:[y.n. burada b.s. ders kitabından bu haftaki ödevi söylüyor ve şöyle devam ediyor:]. Bu problemlere artık ödev (HW: homework) demiyoruz, (THE: take-home exam) evde çözdüğünüz sınav adını veriyoruz. Kolay gelsin,
b.s.
Merhaba Hocam,
Ödevlerin "Take Home" muamelesi görmesiyle, "Midterm" uygulamasından vazgeçeceğimiz sonucunu çıkartabilir miyiz acaba? Bu şekilde çok daha stressiz bir Nisan-Mayıs dönemi geçirip, kendimizi tümüyle ödevlerimize verebiliriz aslında.
Bu arada, bir gün gelip de Hıncal'la aynı fikirde olabileceğimi düşünemezdim :-) . Olsun ama, gerçekler söz konusu olduğunda kaynağın önemi yoktur. Cogitationis poenam nemo patitur.
b.e.
Merhaba,Eğer yağmur damlasına "dur, düşme", ağlayan bebeğe "dur, ağlama", terk edip giden sevgiliye "ne olur, dur gitme" diyebilseydik ve durdurabilseydik onları, vizeler için de "dur, yapmayalım" derdik. [y.n. burada b.s. bi derse ortalama kaç saat çalışılması gerektiğini hesaplıyor ve şu sonuca varıyor:] Yani aşağı yukarı bir memur kadar çalışmak yetiyor.
b.s.
Merhaba Hocam,
Gerçekten ne diyecegimi bilemiyorum. Bütün argümanlarımı birer birer çürüttünüz. Ben en iyisi 180 saati tamamlamak için çalışmaya devam edeyim. Ama elbette bugün degil, çünkü az önce amca oldum, bir yeğenim dünyaya geldi, biraz onlarla ilgilenip kalan zamanimda da zarif bir Wiener çözümü elde etmeye calisacagim.
"Stultum est timere quod vitare non potes" - It is foolish to fear that which you cannot avoid.
b.e.
Bir argüman daha:
Bir vinil plaktan ya da otobüste MP3 kulaklığı ile Mozart'ın Sihirli Flütünü dinlemek var, bir de Kurt Furtwangler yönetiminde Viyana opera ve orkestrasından canlı dinlemek var onu, ya da Mahler'in 9. senfonisini Gürer Aykal'ın 7 metre arkasında dinlemek var. Ev ödevi ile sınıftaki vize arasındaki tat farkı böyle bir şey olsa gerek.
b.s.
[ulan bi haftadır mailime bakamıyorum yine abuk subuk bi mesaj gelecek diye. Ayrıca bu insanlar ne içiyosa bana da aynısından y.n.]
27 Mart 2009 Cuma
yedekten
dostlar, romalılar, yurttaşlar, dinleyin!
ders çalışmamak adına bulduğum tüm uğraşlar tükendiğinden size sesleneyim istedim. seslenecek de bir şey gelmiyor aklıma şu an; ama yazmasam da gidip mehmet ali ile elli sarışını izleyeceğim.
** Bu ne ki şimdi zaman kayması mı? **
Melihçiğim
Oturanlar (Soldan sağa): Ceketin içine kazak giyen adam, çakma Rıdvan, iki çocuk babası adam, Melih.
Ayaktaki: İnce bıyıklı adam.
Mekan: Tavukçu.
Filadelfiya
Az önce Alaşehir'in eski adının Philadelphia olduğunu öğrendim. Bildiğin Kenan Evren'in memleketi lan. Bambaşka kafalardayım şu anda.
* Niğbolu da Bulgaristan'da Nikopol diye bi yermiş.
23 Mart 2009 Pazartesi
futbol oyunlarında en çok eğlendiğim şeylerden biri "create player" kısmına girip istediğim futbolcuyu yapmak oldu hep. ilk olarak da yapılabilecek en büyük ve en küçük adamları yapıp takımıma almak oldu ama eskişehirspor yönetimi benim sanal alemde yıllardır yapmaya çalıştığım şeyi gerçek alemde yapıp beni çok duygulandırdı. iki damla yaş aktı.
22 Mart 2009 Pazar
doğan görünümlü şahin
20 Mart 2009 Cuma
bana bir hal geldi
hello dogi
o son sigarayı keyifli bir içimle içtim ve söndürdüm. berbere gidip tıraş olucam. dayıdan tüyoları da aldım. pek yakında ankaradayım.
18 Mart 2009 Çarşamba
Yeni transfer
Sayın iyikafa ekibi,
Blogunuza dahil olmak istedim fakat Türkçem biraz kısıtlı. İlişikte "Dönüşüm" adlı eserimin ilk paragrafını bulabilirsiniz. Google Translate kullanıyorum şimdilik kusura bakmayın :ppp.
Saygılarımla,
Franz Kafka
Hamiş: Max Brod sen de yalanmışsın, allah cezanı verecek.
"A.Ş. Gregor SAMSA bir sabah kendini onun yatağında dev bir böceğe dönüşmüş buldu rahatsız rüyalar kimden awoke. Kendisi hakkında yalan olduğunu kendi sabit gibi zırhlı, geri vardı o kafasını bir o da kubbe görüyorduk az kahverengi göbek yatağı yorganı zor pozisyonda ve saklayabilirsiniz üst olan üzerinde sert kemerli parça ayrılmıştır gibi kalkacak hakkında tamamen kapalı slayt oldu. Hangi pitifully ince onun toplu geri kalanına karşılaştırıldı Onun çok bacaklar, helplessly gözlerini önce sallayan."
emo
13 Mart 2009 Cuma
Gerçek kesit kafası
Hacı hikayelerini yeni bitirmiş, kıza ken ay sliip vit yu diyerek zinanın yatakta yapılan halini üstü kapalı olarak teklif etmişken masadan kalkıp üçlü koltuğa seriliyorum. Kafamız güzel, gülmekten yarılıyoruz derken flaş tv'de bu arkadaş çıkıyor. Buruk bir sevinç yaşıyorum, kafamın asla gerçek kesit kafasına gelemeyeceğini anlayarak. Bi karpuz peynir yesek her şey çok güzel olcak.
12 Mart 2009 Perşembe
11 Mart 2009 Çarşamba
Hep Sibirya Sonunda
Gece yine uyuyamıştı. Marketten çıktı elinde bira, altılı. İnceden içmeye başladı, hesapta kahvaltı. Sokaklar insan dolu, onun kafasında Sivas-Beşiktaş maçı. Vapura bindi, kafası çoktan olmuş tello. Varış yeri boş bi ada, iyi topçuydu lan aslında inamoto. Birden sekiz yaşında buldu kendini. Odada yankılanan amcasının sırtını çiğnerken gelen katır kutur sesleri. Aynı karmaşıklıkta dünya hala. Geçen senelere rağmen bi sik anlamamış, takılıyor kendi dünyasında. Fotoşokla sakal bıyık ekliyor yazıcıdan tarattığı vesikalık fotoğrafına. Şarkıya türküye lanet olsun, anlayamadın ya.
6 Mart 2009 Cuma
lütfen sitemizi dolaşınız
site başkanı sıkılınca silersin artık.
melih was here
meksika sınırı..
kafam karışıyor lan bazen.. boş boş bakıyorum böyle; anlamsız bir surat ifadesiyle.. tabii kimse anlamıyor kafamda ne var?? belki güzel bir şey için karışıyor bu kafa.. güzel bir şeyler düşünüyor olamaz mıyım?? güzel bir şeylerle kötü bir şeyleri harmanlayıp ortalık yere anlamsız bir bütünsüzlük hediye ediyorum adeta.. bilmediğim çok şey oluyor.. bildiğim bir şey varsa bilmediğim şeyler önemini de yitiriyor bir yerde.. acayip..
bugün yine böyle kafam bir karışık.. aslında karışık da değil ama karışık olması gerektiği için karışık.. gibi..
24 Şubat 2009 Salı
20 Şubat 2009 Cuma
Teletabi
Aslında kafaya takıcak çok bi şey yok lan. Sadece ne zaman bekleyip ne zaman acele edeceğimi tam bilmiyorum. Onun haricinde iyi bi adamım. Çok iyi dalga geçerim mesela. Ha bi de keşke daha fazla el becerim olsaymış. Ayrıca iyi kelime oyunu yaparım. Ama bazen anlaşılmıyor lan. İyi dinlerim, iyi cevap veririm. İki dakka bi şey yazalım dedik, iyiden başka sıfat bulamadık mnskim. Demek ki iyi yazamıyorum. Bak hala iyi diyor. Pilavı güzel yapıyorum yalnız. Olayları kötü yorumlarsan kötü, iyi yorumlarsan iyi oluyor lan. Ne garip.
3 Şubat 2009 Salı
babama mektup
30 Ocak 2009 Cuma
gazoz
Bu arada geçen Knut abimizi okuyodum. Oradaki karakter şöle diyor: ‘tedirgin beynimin esintileri’. Buradan o kitaptaki karakterimize sesleniyorum. Koy götüne. O esinti beyninin esintisi değildir; bir yere kar yağmıştır, onun sazağı vuruyodur. Git bi çamlıca al, köşedeki büfede on öre. Yak bi de samsun yanına, ohhh.
Gelin istanbul’a da, rumelifeneri’nin orada gazoz içelim lan…
29 Ocak 2009 Perşembe
hulk..
agresif bir insanım.. durduk yere ciddi gerilimler yaşıyorum.. ve sinirlendiğim zaman hıyar gibi oluyorum.. hıyar da yeşil bildiğiniz üzere.. ben de şişman bir insanım.. dev gibi adamım.. o yüzden kimi zaman kendimi yeşil dev yani hulk gibi hissediyorum.. hissiyatıma sıçayım..
photoshop öğreneyim kendi kendime dedim.. yapa yapa bunu yaptım amına koyayım!!
yakışıklıyım, o ayrı!!
söylediklerine mi inanayım?? gözlerime mi??
27 Ocak 2009 Salı
juan antonio gonzalo vs schwannoma
juan antonio gonzalo
- kirli sakalla esiyor barlarda
- yazın uzun kollu keten gömlek giyiyor
- markasını modelini rakibinin bilemeyeceği tek kapı fantastik bir arabası var.
- arkadaşının uçağı var.
- kızları oviedo’ya davet ediyor; tarihti sanattı gitardı derken hoooop cinsellik.
- üç katlı bir evi var, altı atölyesi; muhtemelen televizyonu yok.
- akıcı ingilizce konuşuyor.
- sosyal hayatta yetenekli bir avcı pozisyonunda, acıması yok.
schwannoma
- sinekkaydı tabir ettiğimiz tıraşlı şu vakit yüzü
- yazın sıfır yaka tişört giyiyor
- fiat palio 1.2 16v speedgear sahibi (muayenesi geçmiş)
- arkadaşının uçağı yok (arabaları var ama düz vites bilmiyor kullanamaz)
- kızları ankara’da anıtkabir gezmeye davet edebilir (plase anadolu medeniyetleri müzesi)
- tek katlı babasının evinde yaşıyor, odasında tv var.
- gerekince idare edecek ingilizce’si var, alkol alınca akıcı konuştuğu sanrısına kapılıyor.
- o kız bana bakmazla şu kız beni kesiyor galiba arasında takılıyor kafede barda
26 Ocak 2009 Pazartesi
bıyık
bıyık olayı bir yana olayla çok az alakalı şu sik götünden kaydını bulabilmek için nasıl sitelere girdiğimi görseydiniz üzülür ağlardınız. okul tuvaletinde gizli seks, aysun_22 şimdi oturumu açtı, asyalı götüsex (gerçek bu inanmayan yazar gugıla) tarzı sayfalardayım yarım saattir. çok acayip bir dünya lan internet. bu gezmeler sırasında ise “karım ve götü” hikayesi ise gecenin kazancı oldu. ödüllük bir öykü. flash tv’nin gece kuşağı olsa film olur orada oynar. kaydı da sahibi toplatmış galiba para verip; bulamadım koca internette.
25 Ocak 2009 Pazar
24 Ocak 2009 Cumartesi
Necla
hayat üzerine..
23 Ocak 2009 Cuma
20 Ocak 2009 Salı
Naaber?
Hangi kafa daha iyi karar veremedim. Bi yanda afro Türkler, diğer yanda kayan dayılar, bilhassa en arkadaki.
Afro'nun afrodite bir kısaltma olarak Ferhat Kafasıgüzel tarafından kullanılması da süper olay.
Bi de kulaklık takmışlar galiba. Baya iyi lan.
18 Ocak 2009 Pazar
bak buraya yazıyorum
17 Ocak 2009 Cumartesi
şiirimsi kolaj
Ve zeytinli açma kokusuydu benim için Hisarüstü
Nargilenin dumanına boğardım hayallerimi
Sırtını dönmüş kalabalıklara rağmen
Tutunmaya çalışırken metronun soğuk demirlerine
Hasretinden ders notları eskittim
Boğaziçi yüzerken uykularda
Sıkıntıyı sürükledik sularda
Hüzünlü final akşamlarında
Sazlar çalınır manzaranın banklarında
Bedava yaşıyoruz bedava
Balzac bedava, helva bedava
Derken hiçbir şey çekmedik
Ronaldinho'dan çektiğimiz kadar
Kalkıp gittik IB'nin arkasına
IB'nin arkası mavi gözlü bir devdi
Merdivenlerindeki minnacık iki adamı sevdi
Ve sen kokardın, ey fransız, Hisarüstü otobüsleri
14 Ocak 2009 Çarşamba
Hüseyin Aspava'da
-Vay abem gelmişş.. Şöyle alalım abim sizi.
-Hacı soslu soğanlıyı Yıldırım Aspava'da yicen.
-Olm ayran almasana cacık geliyor nası olsa.
Pff canım çekti lan.. Bi de karnım acıktı ki mnakiii...
11 Ocak 2009 Pazar
cevap verin
10 Ocak 2009 Cumartesi
nerminciğim
__ yine içtim nerminciğim beni affet. bu gece için , öncekiler , sonrakiler ,hepsi için affet. yarın yine içeceğim. affet. içmesem olmaz. sen bilmezsin o dört duvarı. gündüzleri belki vakit geçer. herkes dışarda sokaklar insan dolu. akşam oldu mu çekilirsin dört duvırına. sen bilmezsin nerminciğim. duvarlar büyür gelir üstüne. kafanda sultan büyür, içinde sıkıntın büyür; sen küçülürsün. duvarlar büyür, sen küçülürsün. sen küçülürsün duvarlar büyür. sen izafiyet nedir onu da bilmezsiz.senin zamanında daha icat edilmemişti.sıkkma canını biz de bilmeyiz nerminciğim. sadece adını biliriz. izafiyet deriz, felsefe deriz ,edebiyat deriz , varoluşçuluk deriz, yerimizi tayin edemedik deriz, deriz allah deriz . ama hiçbirini bilmeyiz. imla da bilmeyiz nerminciğim. bilirmiş gibi yaparız .sonra da sana caka satarız. kafam bulanık nerminciğim. hiç bu kadar net olmamıştım. buna da çelişki deriz. artizler ironi der. ne bilecek kadar azimli ne de hava basacak kadar artiz olabildik nerminciğim. ne yapalım. koca istanbul da senin kaderine düşe düşe biz düştük .şansına küs nerminciğim.
__ içtinde ne oldu yani?
__ ah nermin ah. içmesem hiç olmazdı. önceleri sıkıntıyı boğmak için içerdik. içtikçe sinerdi köşeye namussuz. biz gülerdik. yenerdik iti rakıyla. meğer gizli kapaklı işler çevirirmiş. öğrendi kendini savunmayı. artık gülemiyoruz nerminçiğim. içtikçe büyüyor namussuz. o büyüdükçe biz içiyoruz. biz içtikçe o büyüyor. ingilizler buna simultanous causality diyor. aman sen bişey deme nerminçiğim. bırak öyle kalsın. yukarda sana izafiyet bilmezsin dedim ya nerminciğm. boşver hiç öğrenme. bilenler ne bok yemiş. zaman zaten yararlı ne varsa alıp götürdü. geriye yok dostoyevsky'dir yok camus'dur vay sarttre' yok marx'dır efendim oğuz'dur poe'dur kafka'dır böyle adamalr kaldı. inanır mısın ilk olmasa cervates'i bile harcar bu şerefsizler. ağzımı bozdum. sarhoşluğuma ver nerminciğim. sultana da söyleme ha.bu adam şöyle içer böyle işe yaramazdır diye. vallaha küserim nerminçiğim.(sultanı sormayın söyleyemem sarhoşum.)söyleyeceklerim bu kadar. turgut abimin ellerinden öperim. dönmedi mi o hala. boşversin selimi. karısına çocoğuna geri dönsün. senin gibisini nerden bulur nerminciğim. hürmetller
9 Ocak 2009 Cuma
deneme…se…aa…
-Oha, eline noldu?
-Kısa hikayesini mi yoksa uzun versiyonunu mu istersin?
-Uzun olanı.
-Hayatımı kurtarmaya çalıştım ama işe yaramadı.
-Vay, kısa versiyonu nasıl peki?
-Yaktım.
Deniyor lan adam işte, olmayacağını bile bile deniyor belki de. Üzüldüm lan adama yine, ben bi sigara yakayım en iyisi.
7 Ocak 2009 Çarşamba
Sahaya atmalık
Yeri gelmişken Ayakkabı isimli eserimi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mavi oyun hamurundan yapılma, 2009.
6 Ocak 2009 Salı
Hadi görüşürüz!
-Hadi görüşürüz!
-İkimizde biliyoruz bir daha görüşemeyeceğimizi ama hadi görüşürüz…
Son cümle… Yine koçbaşlarını ansızın vuruverdi beyninin zaten düzgün örülmemiş, ayakta durması bile başlı başına bir mucize olan, eciş bücüş duvarlarına. Duvarlar bin parçaya ayrıldı. Hemen, duvardaki gediği tamir etmek için toplamaya çalıştı parçaları; yapamadı. Korku duydu. Yoksa insan hiçbir zaman toplayamayacak mıydı parçalarını? Daha da kötüsü, ya parçalanmaya devam ederse ne olacaktı, parça parça olup yok mu olacaktı? Duyduğu korku daha da büyüdü. Son cümle… Hep son noktayı o koyardı; nokta her şeyi bitirirdi. O zaman son cümlenin üstüne başka bir şey söylenemezdi, çünkü o her şeyi bitirirdi. O da bir şey söylemedi; sadece duydu ve itaat etti. Artık sadece bekliyordu, parça parça olmayı.
-N’apıyorsun?
-Yap-bozlarla oynuyorum.
-Nası oluyo şimdi bu?
-Önce yapıyosun bir şey sonra onla biraz vakit geçirip bozuyosun onu.
-Eee, sonra.
-Sonra da başka bir şey yapıyosun.
-Nası yani, oluyo mu öyle?
-Evet; yapıyosun, parçalıyosun, tekrar yapıyosun, tekrar parçalıyosun, yine yapıyo…
-Parçalanbirleş, parçalanbirleş…
-N’oldu abi dağıldın yine.
-Dağılmadım, toparlandım.
Mumlar karanlığın rahatını kaçırmamak istediklerinden olsa gerek titrek titrek, korkarak aydınlatıyordu ortalığı. Kafaları karışıktı, ne yapacaklarını bilmiyorlardı sanki. Ama yalnız değillerdi çünkü doğum günü çocuğunun da aklı karışıktı, ne yapacağını bilmiyordu. Mumları söndürdü; sadece kendi kaldı kafası karışık. Tam ne yapacağını iyiden iyiye karıştırmışken, bir ses duydu: “Eee, dileğini tut artık!”. Evet, dilek tutmalıydı, tabi ya! Kafasının içindeki binbir düşünce kitabını rastgele açtı. Sayfada kocaman harflerle “HADİ GÖRÜŞÜRÜZ” yazıyordu.
Kendi kendine “hadi görüşürüz” dedi.
Görüşecekti, herkesle, tek tek. Herkesin gözlerinin içine bakacak; kendine ait ne varsa toplayacaktı onlardan. Gözlerini mavisinden toplayacaktı huzurunun parelerini. Gözlerin akından toplayacaktı iyiliğinin parelerini. Kanlanmış gözlerin kırmızısından toplayacaktı nefretinin parelerini. Gözlerinin siyahından toplayacaktı cesaretinin parelerini. Ve gözlerin yeşilinden toplayacaktı umudunun parelerini. Toplayacaktı ki tekrar birleştirebilsin kendini, toplasın ki pare pare olmak yerine yekpare olabilsin.
Artık kafası karışık değildi, ne yapacağını biliyordu.
4 Ocak 2009 Pazar
düşüş
- ne diyosun sen be?
- anlasan şaşardım zaten. Gel gidiyoruz.
...
Kafası çok bozulmuştu. “zaten bir kelime olan kafamı bir işlem siktiniz ulan!” diye bağırmak istiyordu, sinirinden patlayacak gibiydi. Neyseki bağıramadan mekana vardılar.
...
Tepeye çıktıklarında halen her şey siyah-beyazdı. Sadece kontrast farkı vardı; gerçi o da önemsiz bir ayrıntıydı. Sonra her şey birden değişti. Durum filmlerdeki gibi olmuyordu bir türlü. Yavaş yavaş renklenmemişti işte ortalık, birden renklenivermişti. O an kendine geldi.
- işte bu galata kulesi, aaa işte dolmuş sarıydı halen sarı, aaa işte boğaz maviydi halen mavi, aaa…
- n’oldu patladınız beyefendi.
- patlamadım, atladım.
Kendini boşluğa bıraktı. Düşerken tek bir şey sayıklıyordu: ‘Şimdiye kadar her şey yolunda, şimdiye kadar her şey yolunda…’.