
23 Kasım 2008 Pazar
biz seni sevinmek için sevmedik

21 Kasım 2008 Cuma
deneysel imgesel simgesel zırvalama

“Saha top oynanmayacaksa ne diye var?” dedi çocuk, bilgiç bir tavırla. Gece bekçisi, elinde top kapısında bekleyen çocuğu kırmamaya karar verdi. Gerçi gecenin bu vakti top oynamak garip bir istekti ve şimdiye kadar çok az kişiye gece gece oranın kapısını açmıştı ama çocuk ihtiyarı bakışlarıyla ikna etmeyi başarmıştı. Otoritesini bozmamak istercesine ağır hareketlerle yerinden kalktı, çekmeceyi açtı, üzerinde yaklaşık yirmi kadar anahtar bulunan kocaman anahtarlığı şangırtıyla aldı. Çocuk sahanın girişine doğru koştu, bekçi arkasından yavaş yavaş geldi. Sahanın anahtarını on küsuruncu denemesinde nihayet buldu. Kilidi açar açmaz çocuk içeri girdi, toprak sahada tozu dumana katarak topunu tepmeye başladı. Gece bekçisi kendine ibo şovdan başka bir eğlence bulduğu için sevinçli, çocuğu izlemeye koyuldu. Tam ihtiyar kenardaki banka oturmuştu ki, çocuğun topu dışarı kaçtı. Çocuk sahadan dışarı topunu almak için çıktı. İhtiyar bekledi, bekledi ama çocuk bir daha gelmedi. Ağır aksak yerinden kalktı, kapıyı açmıştı da ne olmuştu, bir teşekkür bile alamamıştı, durum beklediği gibi olmamıştı. İbo şov bitmemiştir diye umarak kulübesine giderken yolda ölü bir kedi gördü, önem vermedi. Kulübeden içeri girdiğinde ibo şov bitiyordu, ibo ‘muradı böyle’ yi söylüyordu. ben derdimi felekten sordum, felek dedi bu derdin muradı böyle… Kendine çay koydu, bir sigara yaktı, dışarıya baktı. Yağmur başlamıştı, sahadaki toz toprak da yağmurla beraber yere inmeye başlamıştı. O anda televizyondan gelen darbukanın sesi odayı doldurdu dum tak tak.
Tak tak tak. Fahri kapıyı çaldı, evde kimse yoktu.
20 Kasım 2008 Perşembe
Çıkış

En son indi vapurdan. Hep gittiği yoldan yürüdü. İki trafik lambası, parkı geç, sola dön. Köprüyü geç. Sağa dön. Asansöre bin, yedinci kat. Odaya girdiğinde onu karşısında bulmuş ve yine öylece apışıp kalmıştı. Adam karşısındaydı. Abi nerde kaldın yeea biz de Nazlı'yla seni çekiştiriyorduk dedi. Fakat Nazlı falan yoktu piyasada. Ne Nazlı'sı lan diye düşünürken Nazlı arkasından şişirdiği Migroş torbasını patlatıp "Böh!" diyerek çıktı. Adam ve Nazlı gülüyordu. Güler gibi yaptı. Naber dedi Nazlı. İyiyim derken elini cebine attı. Rahatsız bir durumda olduğu her halinden belliydi. İçinde kız bulunduran sosyal ortamlara alışamadığı aşikardı. Aaa meraba diye cevap verip elini Nazlı'nın sırtına koyup iki yanağına birer öpücük koyma hareketini yapamazdı mesela. Rahatsızdı işte. Videoya alınmış olsa "Abi tipe bak, besbelli rahatsız olduğu. Hahaha bak lan el de cepte" derdi izleyen ortalama insanlar. Kendi evinde yabancıydı. Adamdan da tiksiniyordu. Nazlı taş gibiydi yalnız. Odasına gitti. Pazar saat sekiz. Yarın işe gidecek. Mşn'e falan gircek işte.
hayat siz plan yaparken başınıza gelen şeymiş
7 Kasım 2008 Cuma
Denizler Altında Yirmi Bin Küsur Fersah (bölüm II)

5 Kasım 2008 Çarşamba
unite against racism
mekruh lan bu!! “bir varoluş hikayesi..” 1

takvimden bir yaprak daha kopardı.. ay başına daha vardı.. evden çıkası yoktu yine.. “sokaklar normaller için.. ‘boyalı yumurtalar’, alçaklar, kent soylular..” dedi kendi kendine.. normal bir yanı olmadığına hükmetti yine.. kimsesi yoktu.. parası da yoktu.. aynanın karşısına geçti ve kallavi küfürler savurdu suratına.. inadına.. açtı..
vaktaki sarı geldi..
devam edecek..